Dünyada yaklaşık 400 milyon kadın şu anda adet görüyor. Sağlıklı her kadının her ay yaşadığı bu doğal döngü için kullandığımız birçok tabir var ancak herhangi birinin ‘sık kullanılan’ tabir olarak yerleşmemiş olması dikkate değer. Regl olmak, adet görmek, hastalanmak, aybaşı olmak… Dillendirmiyoruz, konuşmuyoruz, bu yüzden sık kullanılan bir tabir yaratamıyoruz bile.
Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de regl olmak ciddi bir tabu. Peki nasıl oluyor da bütün kadınları, hatta insanlığın üreme biçimini doğrudan ilgilendiren bu konu bu kadar ayıp ve pis kabul edilebiliyor?
Adet döngüsünün ne olduğunu basitçe açıklayarak başlayalım: Ergenlik çağında ilk adet görüldükten sonra, eğer her şey normal seyrindeyse, kadınlar yaklaşık 28-32 günde bir tekrarlanan bir döngü halinde adet kanaması yaşar. Ancak adet döngüsü, kanamanın gerçekleştiği birkaç günden daha fazlasıdır. Yumurtlama evresinde vücutta salgılanan hormonlar kadının rahmini hamileliğe hazırlar, rahim duvarı kalınlaşır ve eğer bu evrede gebelik gerçekleşmezse, yaklaşık 14 gün içerisinde rahimde oluşan dokular kanama şeklinde dışarı atılır. Kanamanın başlamasından sonraki yaklaşık 14. günde de tekrar yumurtlama evresine girilir ve rahim kendini hamile kalmaya yeniden hazırlar. Eğer hamilelik gerçekleşirse, lohusalığın bitimine kadar adet döngüsü durur ve rahim, içerisindeki bebeği büyütmek için işlev görmeye başlar.
Bu döngü bu şekilde menopoza kadar devam eder. Sağlıklı bir kadın, hayatının yaklaşık 3500 gününü adet görerek geçirir.
Eski çağlarda kadınlar, Ay’ın döngüleri ile uyumlu olacak şekilde adet görürdü. Dilimizdeki ‘ay hali’, ‘aybaşı’ gibi tabirler de buradan geliyor. Ayın tamamen karanlık olduğu Yeniay evresinde adet kanaması başlar, döngünün 14. gününde gerçekleşen Dolunay’da da yumurtlama evresine girilirdi. (“Ayın 14’ü gibi güzel olmak” deyişi de büyük ihtimalle bununla alakalı olmalı!) Yapay ışıkların olmadığı zamanlarda Ay’la, ayın ışığıyla ve doğanın döngüleriyle uyum içerisindeyken, bütün kadınların döngüleri de birbiriyle uyumluydu. Hatta bazı kültürlerde kadınlar, kanamanın gerçekleştiği günlerde rutin görevlerinden uzaklaşır, bir arada zaman geçirir ve dinlenirlerdi.
Adet döngüsünün devamlılığını sağlayan hormonlar, kadınların yaratıcılığını, ruh halini, enerjisini doğrudan etkileyebiliyor. Bu döngülerle uyumlu yaşayabildiğimiz zaman; dinlenmemiz gereken zamanda dinlenip, harekete geçecek enerjiyi topladığımızda aktifleşebildiğimizde, adet döngüsü bir sorun olmaktan çıkabiliyor. Adet görmek, kadın doğurganlığının bir parçası olarak kabul edildiğinde gayet kutsal ve önemli addedilirken, tarihin bir yerinde bir şeylerin yanlış gitmesi sonucu pis ve ayıp olarak addedilmeye, tabulaşmaya başladı.
Bilin bakalım tarihin neresinde neler yanlış gitti de kadınların üreme döngüsü aşağılanmaya başladı?
Toplum yapısı kadını ötekileştiren, aşağılayan bir sisteme doğru evrilmeye başladığında, kadın bedeninin en doğal işlevleri hakkında da atıp tutmaya başlayan patriyarka, adet gören kadını da susturmayı ve hatta toplumun dışına atmayı başardı.
Dünyada hâlâ bazı kültürlerde adet gören kadınlar toplumdan uzaklaştırılıyor. Anadolu’da bile ‘adet gören kadının yoğurduğu hamur kabarmaz’ benzeri inançlar yaygın.
Adet gören kadınlar zaten hamur yoğurmak istemeyecekleri için mutfaktan uzak duruyorlardı! Ancak bir şekilde, bedenimizde durmadan devam eden bu döngü ile ilgili bilgelikten uzak kaldık, onun hakkında konuşmaya utanır olduk.
Şimdi ısrarla ‘regli konuşalım’ dememizin, bir kadın platformu olarak bu meseleyi dert edinmemizin sebebi de bu. Konuşmuyoruz, çünkü konuşturulmuyoruz. Birileri bunun ayıp ve pis olduğunu düşünüyor diye kendi bedenlerimize ve kendi doğal döngülerimize yabancılaşacak değiliz. Hayatımızın en aktif yıllarında her ay yaşadığımız doğal ve sağlıklı bir süreci kabullenmeden ve ifade edemeden yaşamaya çalışmak, kadınlığımızla ilgili birçok sorunu beslemeye devam edecek.
Biz bu sene, dert edindiğimiz birçok konu ile beraber, kadınları adet döngüleri hakkında da konuşmaya davet ediyoruz. Değişim küçük adımlarla başlar, biz kadın olmaktan utanmayı bıraktığımızda, büyük bir değişimin bizimle başladığını görmemiz uzun sürmeyecek.
♦