Hiçbir yılı bitirdiğimde oturup “ben bu yıl neler fark ettim, neler öğrendim?” diye düşündüğümü hatırlamıyorum. Ki, hayatı pamuk şeker tadında geçmiş birisi de değilim. Bu yıl, senin ardından 2020, düşündüm. Çok zorlandığım bir yıl oldun, şükürlerim isyanlarıma karıştı. Çok patinaj çektim, saplanıp kaldım. Ayağa kalktığımda da dayak yemiş gibi yorgun, bezgin. Ama hakkını yiyemem, büyük bir öğretmendin. Benim bildiğim bazı şeyleri başkalarına, başkalarının bildiği bazı şeyleri bana, hepimizin bildiği ama önemsizleştirdiği şeyleri hepimize, kafamıza vura vura, yetmedi sıra dayağıyla öğrettin. Bizim çocukluğumuzda sınıfta bir çocuk yaramazlık yapsa herkes yerdi dayağı. Seni hep “tüm dünyanın sıra dayağı yediği yıl” olarak hatırlayacağım. Hem de kulağının tam önündeki o cılız saçların çekilmesinin ardından suratına tokat atılmasıyla icra edilen bir sıra dayağı. “Ama ben herkese, tüm canlılara saygılıyım, israf ve ifrat içinde değilim, canı olan hiçbir şeyi ezmiyorum!” diyene aldırmadın, uslu yaramaz, herkese bastın dayağı. Şiddetle terbiye olmaz evet, ama biz bu dayağı hak etmiştik. Biz bu mavi yuvarlağı “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dünyasına çevirmiştik. “Tüm canlılar, tüm kaynaklar bizim için yaratıldı, o zaman ihtiyaç söyle dursun, hırs ve aç gözlülüğümüz için dibine dek sömürebiliriz” sanmıştık.
Ben öğrenciliğim boyunca hep ders kitabını dip notları ve fotoğraf altlarına kadar okuyan, önemli yerlerin altını çizen, sonra ders notlarıyla birleştirip özet çıkaran çocuk oldum. Ve sınıf arkadaşlarım benim notlarımı alıp sınava çalıştılar. Şimdi, bu büyük ders yılının ardından yine dip notlara ve fotoğraf altlarına kadar inceleyip, neler öğrendik, bir özet yapayım diyorum. Şimdi biz bu dersi bu defa geçemezsek bir daha ve bir daha ve bir daha alacağız ya. O yüzden de notları buraya koyayım, isteyen alsın çalışsın, çoğunluk sınavı geçsin, hayat da daha hafif, daha tatlı derslere geçsin umuduyla.
- İHTİYAÇ: Aynı renk ama farklı modellerde sekiz pantolon, lacivert giysilerle kullanılsın diye lacivert babet, topuklu, çizme, bot ve spor ayakkabı, lacivert spor çanta, şık çanta. Koskoca bir salon büyüklüğünde bir giyinme odasını dolduracak giysi. Sadece tozunu almaya kalktığında bile hayata küstürecek kadar çok biblo, heykel, vazo, süs eşyası. Sen, bize ihtiyacın anlamını öğrettin 2020! Küçüldük, küçücük kaldık. Bu küçücük halimiz o kadar güzel ki! Hayat kolay yönetilir oldu. “Başkalarının düşünceleri” boyunduruğu, “nasıl görünüyorum” un boş endişesi, evi dolduran eşyalar ve gereklilikleri yakamızdan düştü. Bu hafiflik ve sadelik hali ruhumuza doğru mis kokulu bir meltem üfledi.
- KAYNAKLAR: Yıllardır deli gibi yastık kılıfından iç çamaşırına, çarşaftan şala her şeyi ütüleyen/ütülenmesini isteyen biriydim. Ah, ne boş bir iş. Zaman ve kaynak israfı. Eski kadınlar “el ütüsü” yaparmış. Kurumuş çamaşırı al, ellerinle bir güzel düzelt ve kaldır. Anneannemin evinde, merdaneli çamaşır makinesinin olduğu zamanlarda, çamaşır gün gelince makinenin başından ayrılmaz, her aşamayı izlerdim. Mumu Teyzem derdi ki “Kızım, çamaşırı iyi yıkayacaksın, iyi yıkayamadıysan iyi asacaksın, iyi asamadıysan iyi ütüleyeceksin”. Ben iyi yıkama ve iyi asma kısmına odaklanıp, -bazı giysiler hariç- ütüyü neredeyse hayatımdan çıkarttım. Zamanım benim, elektrik milletin, kaynaklar insanlığın…
Sürekli evde olduğumdan her bir detay üzerine düşünme fırsatım oldu. Eskiden kullanılan limonların kabuklarını atardım, şimdi bir köşede saklıyor, keke, pastaya, kokteyle rendeliyorum. Eskiden yıkayacak vaktim olmadığı için çoğunlukla attığım pancarın yapraklarından kavurma, kerevizin yapraklarından salata yapıyorum. Sirkemi, likörümü, ekmeğimi, çikolatamı kendim üretiyorum. Evimdeki (elimdeki) kaynakları gördüm, tüketmenin kolay, üretmenin bazen zahmetli ama ruhu yeşerten bir şey olduğunu daha net biliyorum artık.
- SIFATLAR: İnsanları başarı ya da vasıflarıyla değerlendirmek gibi bir kusurum hiç olmadı çok şükür. Adlarının önündeki sıfatlara da önem vermişliğim yoktur. Ama ve buna rağmen, dışarıda Covid-19 varken, üstüne bir de deprem olmuş, insanlar binalara girmeye, asansöre binmeye korkarken ve yetmedi bir de sağanak yağmur altında ıslanıp ailemin market ihtiyacını kapıma getiren eve servis çalışanına duyduğum minnet, sevgi ve mahcubiyet, seni hiç unutmayacağım. Yaşadığım müddetçe ve her karşılaştığımda, hayatımı kolaylaştıran insanlara sevgi, muhabbet ve nezaket göstermeye, durmadan devam edeceğim. Babam yurtdışında okurken harçlığını çıkarmak için benzin istasyonunda araba yıkarmış. Bize hep, müşterilerin bıraktığı bahşişlerin yaşam kalitesini ne kadar arttırdığını, onun için ne kadar önemli olduğunu anlatır ve her fırsatta kendisine servis yapan kişilere bahşiş bırakırdı. Para bazı hizmetlerin ve fedakarlığın karşılığı olamaz elbette, ama bir nezaket ve takdir işareti olarak çok güzel değil mi?
- İNSANLAR: Sokağa çıktığım az ve sınırlı zamanda gördüğüm kapanmış dükkanlar, işsiz kalmış mahalle insanı, ıssız sokaklar ve o derin sessizlik beni çok defa ağlattı. Hayatında ne kadar önemli olduğunun farkında olmadığın köşedeki simitçi, bal satan dükkandaki yaşlı amca, sürekli gittiğin restoranda sohbet ettiğin ve beraber güldüğün garson, meyhanede masana gelen, o en sevdiğin şarkıyı çalıp seni ağlatan zurnacı ve darbukacı, oyunlarını nefesin kesilerek izlediğin oyuncu, konserlerde seni hayata bağlayan o müzikleri yapan binlerce müzisyen. Şimdi işleri olmadığını ve evlerine, çocuklarına ekmek götüremediklerini bilmek.
Hayatıma görünmez iplerle bağlı ve hepsi minik, fark edilmez binlerce şekilde yaşamımı güzelleştiren, çeşitlendiren, tatlandıran insanlar. Ben bu yıl, siz iyi olmadan iyi olamayacağımı iliklerime kadar anladım. Bir bütün olduğumuzu ve acı çeken parçalar olduğu sürece daha şanslı kısımların da mutlu olamayacağını çok iyi belledim. Bu sebeple bu yıl, benim için ezelden ebede nefret ettiğim ezici kapitalist sistemin bittiği yıl oldu. Tek başıma ben mi yıkacağım bu düzeni? Hayır elbette, ah keşke ama, hayır. Ben, kendi hayatımdaki kapitalizmi yıkacağım. Elimin uzandığı, gücümün yettiğince onun yıktığını onaracağım! Güliver teorisinin anlattığı gibi, kendi ufak çabalarımı anlamsız ve güçsüz görmeyeceğim. Çünkü biliyorum, bir yerlerde benim gibi, kapitalist sistemi kendi küçük hayatlarında alaşağı edenler var. Çok uzakta olmayan bir gün, binlerce farklı yerinden çekiştiren küçük insanlar o devi devirecekler. 2020, sen “bunu yapabilirsiniz” diye fısıldadın benim kulağıma ve ben duydum, inandım.
Öğrettiklerin, fark ettirdiklerin bunlarla sınırlı değil, hatta yazmakla bitmeyebilir, benim için en önemlilerinden birisini daha anlatıp bitireceğim özetleri. Siz sınava çalışırken kendi notlarınızla birleştirirsiniz nasıl olsa.
- CANLARIM: Sevdiklerim, ailem, dostlarım… Biz insanlar bir birey olarak ayakta durup yaşamaya devam edebildiğimiz için, bir başına var olabileceğini zannetmiş küçük aptal fanileriz. Bir insan insanları olmadan bir hiçmiş, 2020!
Sarılmadan, öpmeden, el ele tutuşup sırt sıvazlamadan, dertleşmeden, beraber gülüşmeden, sarılıp zıplamadan, yan yana ağlamadan, aynı ufka birkaç çift gözle bakmadan, kadehleri tokuşturup şarkıları birlikte söylemeden bir hiçmiş insan. Etmiş sadece ruhu olmayan. Haşlanmış patates gibi, tuzsuz, yağsız, yiyerek hayatta kalırsın evet, ama yaşar mısın? Onu bilmem.
Eğer biz “kıymet bilmeyi” bu yıl da öğrenmediysek 2020 ne yapsın? En büyük ders, temel öğrenme çıktısı ve kafaya vurula vurula belletilen konu: Sevdiklerinin, insanların, hayvanların, ağacın, çiçeğin, denizin seyrinin, bir yudum kahvenin, paylaşılan kahkahanın, yalnız dökülmeyen gözyaşının, kalabalık eğlencelerin, başkasını yeteneğine tanıklık edip hayran olmanın, gezmenin görmenin…yaşadığın en küçük ve önemsiz anın kıymetini bil. Sen bir başına, bütünün diğer parçaları eksikken, nefes alan bir hiçsin.
İşletmeye giriş dersinde öğrencilerime “Kurumsal sosyal sorumluluk” u şöyle anlatırım: bir kurumun çevreye olumsuz etkisini en aza indirme ve olumlu etkisini en yükseğe çıkarma sorumluluğu. Bu tanımdan ve bu yılın öğrettiklerinden yola çıkarak hepimizin bireysel sosyal sorumluluğumuzun bilincinde, içinde yaşadığımız çevreye olumsuz etkimizi mümkün olduğunca azaltmaya çalışırken, olumlu etkimizi arttırmak için çaba harcamamız gerektiğini hatırlatarak bitiriyorum.
Ne mutlu bu yıldan öğrenene ve ne yazık bir şey öğrenmeden bunca sıkıntıyı boşuna çekene!