Ana SayfaDİŞİTAL SESLERVicdansız Labirent Olur mu?

Vicdansız Labirent Olur mu?

45 yaşındayım. Ömrümün büyük kısmını kendimi patates çuvalı gibi hissederek yaşadım. Son yıllarda her gün anlamsız bir sabaha uyandım. Sadece anılarımı düşünüyordum. Hiç hayalim yoktu. Hevesim yoktu. Kızımı düşünüyordum. Okulunu, üniversitesini… Büyüyüp genç kız olacağını… Onunla paylaşacaklarımızı, ama aklıma hiç bir şey gelmiyordu. Heyecanlandırmıyordu. Geçmişte yaşıyordum. Sonra bir cümle gördüm: Hayallerin yerini anılar aldıysa yaşlanıyorsun demektir. Yaşlanıyordum. Farkında olmadan kendimi yok sayıyordum. Başkalarının takdir ettiği gibi yaşamak sinsice her hücreme sirayet etmişti. İstediğim tek şey kendim olmaktı.

Arkama dönüp bakamıyordum bile. Eski kimliğime… Kim olduğunu unuttuğum kimliğe… Cesaret edemiyordum. Asıl benliğimden ne kadar uzaklaştığımı görürsem aklım kendinden 30 yaş büyük bir ihtiyara başlık parası için verilen körpe kızlar gibi benden kaçmak isteyecekti. Günlerim kendi doğrularımı özleyerek geçiyordu. Hatta o kadar özlemiştim ki sonunda yanlışlarıma bile razı oldum.

4-5 sene önce… Evde yalnızdım. Oturdum koridora… Bir yastık alıp yüzüme kapadım. Avazım çıktığı kadar ağladım. Sesim içerden kopup çıkmak istedikçe yastığı daha çok bastırdım. Onu bastırdıkça daha çok ağladım. Bittiğinde ben de bitmiştim. Benim bittiğim yer benliğimin başladığı yer oldu.

Bir labirentin içindeydim. Benim bildiğim labirentin bir girişi bir de çıkışı olur. Uzun olur zor olur karışık olur ama iki kapısı olur. Burada çıkış yoktu. Arkamı dönüp baktım ki girişe de duvar örmüşler. Vicdansız labirent. Vicdansız labirent olur mu? Oraya bırakanın adaleti yoksa olur. Döndüm döndüm durdum. Baktım yolu yok. Sonunda oturdum içinde. Bağdaş kurdum. Gözlerimi kapadım. Hayal kurdum.

Yaslandım bir ağaca. Hafiften bir rüzgar sevdi yüzümü babamın avucu gibi sıcacık. Ağaçtaki yaprak bir gece önce yağan yağmurdan ayrılamadığı damlaya yanağımda veda etti. Ellerimi çimlerde gezdirdim, çocuklarımın saçında dolaştırdığım gibi… Derin derin çekiyorum havayı… Kâh annemin ektiği leylak kâh babamın ektiği hanımeli kokusu burnumda. Onları uğurladığım yerde. Cennete özenen yemyeşil bir bahçedeyim şimdi. Kapısı duvarı olmayan vicdanlı bir bahçede. Bahçenin vicdanlısı olur mu? Onu hayal edenin varsa olur. İki elimi birbirine kenetledim. Başka bir el bulamadığım için… Bir hayale tutunmayı öğrenirken hayalim de beni sevse keşkenin hayalini kuruyorum. Ne tuhaf bir şeyi özlemişim. Çocukluğumu hatırlıyorum. Yıllardır bunu yapmıyordum. Yıllardır hiç hayal kurmuyordum. Bir zaman tünelindeyim. Arkama ördükleri duvar kadar yıkılmamayı hedefledim. Ellerimi yüzüme koydum. Burnumu sürttüğüm yerden çıkan kıvılcımlardan bir mum tutuşturdum. Karşımda ben. Karşımda küçük bir kız çocuğu.

Kalbini kanattıkları yaraları gösterdi. Bir parça pamuk, biraz batikon aldım. Üzerlerine bastım. Cayır cayır yandı. Hem yaktım hem üfledim. Bütün yaraları sardım. Aldım batikonu bir de geçmişime bastım. Ne varsa önce yüzleştim sonra bıraktım, ya da bıraktığımı sandım. Bana ait olmayan tüm kuralları yıktım. Ben de arada kaynadım. Biraz da kendim yıkıldım. Yıkıldığım yerden kendimi inşa ettim, ya da ettim zannettim. Gözlerimi açtığımda labirent yoktu. Duvarlar yoktu. Ben vardım. Ama öylesine şeffaftım ki onlar görmüyorlardı.

O gün bugündür ayaktayım. Yorulmadım. Yorulursam ellerimi kenetlerim. ‘Ben yanındayım’ derim. Bu defa bir parça pamuğa birkaç damla gözyaşı dökerim. Yaralarımı temizlerim. Bir hayal kurarım. O hayale inanırım. Çiçek gibi sularım. Güneşe bırakır yapraklarını öperim. Annem de böyle yapardı. Menekşelerle konuşurdu. ‘Konuşursan çiçek açar’ derdi. Seversen daha güzel çiçek açar. Yorulursam menekşelerle konuşurum. Hayallerimle çiçek açarım. Ben yorulmam artık. Yorulursam da bir kapı hayal ederim. Açar içinden geçip giderim.

Photo by Steven Hylands from Pexels

Dijital Topuklar’da yazılan yazılar, yazarın bakış açısı ve fikirlerini yansıtmakta olup, Dijital Topuklar’ın görüşlerini temsil etmeyebilir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Must Read