“Çünkü bu dünyanın bizden bir muradı varsa bunu ancak tutkumuzu bularak gerçekleştirebiliriz.”
Dijital Topuklar Zirvesi’nin bu seneki sloganı #tutkunubul üzerinden yine Dijital Topuklar’ın web sitesinde yayınlanmış (Tutkumu Bulamıyorum başlıklı) bir yazıya rastlamam ile, yalnız olmadığımı fark etmem çok uzun sürmedi. Biz, yani tutkusunu bulamamışlar gürûhu epey kalabalığız. Ve bu, gerçekten belli bir yaştan sonrası için, ya da şöyle söylemeliyim, belli bir uğraştan ya da belli standartlardan sonra pek de kolay olmayan bir süreç.
Çünkü bir yandan tutkunu ararken bir yandan tutkuyla yapamadığın işine -ki çoğu zaman gönülsüz olarak- gidip gelmek durumundasın. Ve bu süreçte tutkunu bulmayı deli gibi istemene rağmen, değil tutkunu bulmaya, bazen yatağını toplamaya bile zaman bulamıyorsun. 20’li yaşların başına şöööyyle bir dönerekten o zamanların enerjisi ve reaktifliğiyle şimdilerde yapmak istediğim, tutkuyla devam ettirebildiğim işime doğru emin adımlarla ilerlemek mümkün olsa… Çünkü emekliliğime ne kadar kaldığını saymak için bence çok erken.
Mesleğimin daha dördüncü yılındayım ve fark ediyorum ki, kendimi tükenmiş hissetmekle, tutkumu bulamamak arasında bir ilişki olmalı. Bildiğim bir şey daha var, tutkumu bulmak ve bunu kovalamak için geç değil! Hiç de geç değil (çünkü kolay olmayacak). 20’lerimin başında değilim belki ama çok daha verimli bir dönem olduğunu umut ettiğim 30’larıma doğru ilerliyorum. Ve işimi tutkuyla yapamıyor oluşumu fark etmeyi bile bir avantaj olarak görüyorum -ki çoğu insan bunu fark edemediği ve severek yapamadığı işlerden emekli oluyor ne yazık ki! Hatta bir çoğu da tutkuyla yapma beklentisine bile girmiyor. Vazife olarak biliyor ve sevse de sevmese de yapıyor, yani bu deveyi güdüyor. Belki doğrusunu da onlar yapıyordur, bilemiyorum. Ancak ben gerekirse bu diyardan gitmeyi tercih ederim. İç ışığım sönmüş bir halde gittiğim bir iş kendimi tüketmekten ve verimliliğimi asgariye indirgemekten başka bir şey değil. Oysa sabah beni yatağımdan enerjiyle kaldıracak şey, bana iyi hissettirecek, üreticiliğimi yukarılara taşıyacak bir meşgale pek tabii kazanç kapım da olabilir.
Son zamanlarda özellikle yaptığı işi bırakmış ve tutkuyla yapabildiği işe kavuşmuş kişilerin başarı hikayesi bana ilham oldu diyebilirim. Yani şu var ki, severek yapamıyorsan bırakabilecek kadar da cesur olmalısın. Günümüz Türkiyesinde bu pek de mümkün değil. Sağlam ve sigortalı işler için odaklanmış ebeveynlerimizi utandırmamak ve evet sağlam bir gelecek vâdettiğine inandığımız bir ‘devlet işi’ne sahip olmak ne yazık ki tutkuyla yapmak istediğimiz işe odaklanmamızı engelledi.
Devlete bir şekilde kapak atmak için türlü engelleri aşıp zorlu parkurlarda yarışarak aslında psikolojimizin ne kadar hasar aldığından bahsetmiyorum bile.
Mesai saati kavramının ve bizi yataktan çıkaracak enerjiyi vermediği gibi halihazırdaki enerjimizi de sömüren, kendimizi robot gibi hissettiren, izin almak için kırk takla atmamızı makul kılan, evimizle ailemizle ilgilenmemiz için zaman bırakmayan pek kıymetli işlerimize gitmemizden ziyade; işe nasıl gittiğimizin de önemi olmalı. Tam da bu nedenle ‘tutkunu bulmak’ ve ardından koşmak yaşın kaç olursa olsun peşinden gidilesi bir heves… Çünkü bu dünyanın bizden bir muradı varsa bunu ancak tutkumuzu bularak gerçekleştirebiliriz.
“Eğer aşkla çalışmıyorsanız, çalışmaktan hiç hoşnut değilseniz işinizi bırakıp tapınağın kapısına postu sererek, sevinçle çalışanlardan sadaka dilenin daha iyi. Çünkü gönülsüz pişirdiğiniz ekmek acı olacaktır.” diyen Halil Cibran konuyu çok da güzel özetliyor. Tutkuyla çalışanlardan para dilenin, tokat gibi değil mi!
Tutkusunu bulabilenler şanslı, yol almaya başladılar bile.
Peki biz? Biz kimiiiizzz?
-Tutkusunu bulamayanlar!
Asla geç kalmış değiliz. Enerjimizi artıracak ve gerçek potansiyelimizi açığa çıkaracak uğraşı aramaya koyulmalıyız. Tutkumuzu aramak için yola çıkmalıyız. Çünkü eminim sonrası epey kolay olacak.
♦