O zamanlar iltifat gibi gelen birçok kelimenin aslında şimdi hakaret niteliği taşıdığını, yaftalamak ve kalıplara sokmak için kullanıldığını anlıyorum.
– ‘Sosyal olarak zekisin ama dersler konusunda zayıfsın.’
denildiğinde cevap olarak gülümsemiştim sadece. Evet en azından iyi olduğum bir konu vardı. Ya da
– ‘Ne kadar doğru giyiniyorsun.’
Ailemizin dediği gibi, ortama göre giyinmek diye bir şey vardı. Düzgün insan oluyorduk o zaman. Birçok örnek verebilirim yaşadığım. Bu ve buna benzer sözlerin hiç tanımadığımız, hayatlarında neler yaşadığını, ne evrelerden geçtiğini bilmediğimiz insanlara söylerken bunu kendimizde hak bilmemiz ne ile açıklanabilir bilmiyorum. Densizlik, hadsizlik, cahillik bunların hepsi. Bu cesaretin tek bir sebebi yok. Toplumsal öğretiler, gelenek görenek dediğimiz yazılı olmayan kurallar ve bence din.
Serpil Sancar, “Din, Siyaset ve Kadın (İran Devrimi)” kitabında şöyle diyor; ‘İslam düşüncesinde (gerek muhafazakar gerekse reformcu olsun) ortak paylaşılan inanç; kadın ve erkeğin ‘yaratılış’ olarak farklı olduğudur. Bu farklılık kadın ve erkeğin ‘özdeşmesini’ önler, fakat insan olarak Tanrı’nın birer yaratığı olarak eşit olmalarını engellemez. İslam düşüncesinde cinsler arasındaki statü farklılığının ‘eşitlik’ ve Özdeşlik’ kavramları yardımıyla haklılaştırılması söz konusudur. Söz konusu ‘yaratılış’ cinsler arası farklılığı sadece biyolojik düzeyde belirlemez. Bu farklılık cinslerin karakterlerinde , sosyal hak ve görevlerinde de ilahi yaratılışın sonucu olarak vardır. Tarihsel ve sosyolojik birer olgu olan ‘cinsiyete dayalı işbölümü’ ve ‘cinsiyet rolleri’ bu doktrinin ışığında ‘Tanrı yasası’ olarak ilahi mutlak ve ebedi bir nitelik kazanmaktadır.
Kendilerinde her şeyi hak görmeleri böyle açıklayamasalar bile, temelde buna dayanıyor. Anneler, babalar, daha büyük aile büyükleri, sözleri ve davranışları ile bu fikirleri taşıyor.
Benim kendimi bulmam üzerimdeki kısıtlamaları fark etmemle başladı. Aynı seviyede başlamak için, varmak istediğim yere harcayacağım enerji kadar harcadığımda anlıyorum yorgunluk neymiş. Bir yerde durmuşum da yanımdan hızlıca akıp giden insanların arasında ne yetişebiliyorum onlara, ne de bırakabiliyorum. Öyle bir yetersizlik hissi geliyor oturuyor boğazıma. Her şeyimizin belirlendiği , nasıl olması gerektiği, ya da nasıl olduğumuzu söyleyen birileri var. Kuşaklar sorunu bu bence. Böyle gelmiş böyle gider artık sen mi değiştireceksin diyenlerin giderek azalıp yok olması umuduyla…
Bu arada, “zekisin ama sosyal olarak zekisin” diyen arkadaşla aynı zamanda mezun olduk. Babamın çok sevdiğim bir sözü var: ‘Gerçekleri gülümseyerek söyle’ diye. Gerçeğin ne olduğunu fark ettiğini umuyorum…
♦