Geçtiğimiz günlerde hepimizin bildiğini düşündüğüm şarkıcı ‘Adele’ in verdiği fazla kiloları ile ilgili haberler, aldığı Grammy ödüllerinden daha fazla ses getirince bu yazıyı yazma ihtiyacını iliklerimde hissettim. Artık kadınların ideal bedeni ve güzelliği konusunda, bir şeylerin masaya yatırılmasının vakti geldi de geçiyor bile.
Hiç düşündünüz mü? Biz kadınlar; bedenimizi ve güzelliğimizi, ideal bir kalıba oturtmaya neden erkeklerden daha fazla düşkünüz? Cevap sizi hiç şaşırtmayacak. Tabii ki ‘ataerki’. Çağlar boyunca parayı kazanmış ve elinde tutmuş erkek, kadına göz zevkini doyuracak egzotik bir hayvan muamelesi yaptıkça biz; ekonomi, eğitim, bilim gibi alanlara karışmayan ve tek derdi giyinip kuşanıp süslenip standartlarını garanti altına alacak bir ‘koca’ bulmaya çalışan güzel ama fazla da düşünmeyen (!) bir türe evriltilmişiz.
Bu nedenle kadınlara, halen sadece güzel olması gereken bir varlık olarak bakılıyor. İdeal bir bedene, aynı boy uzunluğuna, aynı bel ölçüsüne, aynı dudak yapısına, minicik burunlara sahip olmamız bekleniyor. Biz kadınlar, bunlarla çok fazla vakit geçirdikçe ‘erkek işlerine’ çok da vaktimiz kalmıyor. Ayrıca asla da yaranamıyoruz. Tam popomuzu eritiyoruz, bir bakıyoruz ki kocaman popolar moda olmuş. Her alanda gerçekleştirdiğimiz başarılarımızdan daha fazla, kilomuz ve güzelliğimiz ile gündeme geliyoruz. Sayısız Grammy ödülü almış bir kadının, aldığı ödül sayısından çok verdiği kilo sayısını konuşuyoruz. Böylece ‘diyet kültürü’ kafamıza kazınıyor. Yeterince güzel olmadığın sürece, hiçbir başarın görülmeyecek.
Aslında vermek zorunda olmadığımız 5 kilo fazlalığımız için endişeleniyor, sürekli diyet yapıyoruz. Kendi aramızda hep güzellik, makyaj, kıyafet konuşuyoruz. Birini ilk gördüğümüzde aklımıza direkt kilo geliyor. Başka konulara harcayabileceğimiz birçok vakti tek bir şeye harcıyoruz: ‘ideal güzellik algısına uymak’. Böyle yapmazsak toplum tarafından, özellikle erkekler tarafından kabul görmeyeceğimize o kadar eminiz ki. Güzel bir kadın olarak anılmazsak; yetenekli oyunculuğumuz, aldığımız ödüller ya da her türlü başarımız bizimle aynı kulvarda olan bir erkek kadar asla ses getirmez.
Peki bu durum neden değişmiyor? Bu güzel olma çabası neden hala ayaklarımızda bir pranga ve bizi aşağıya çekiyor? Biz kadınlar uzun zamandır erkeklerle omuz omza çalışıyoruz, üretiyoruz, ekonomik olarak var oluyoruz ama ‘kırılgan erkeklik’ kavramı ve kozmetik, estetik, moda endüstrileri sebebiyle bu boyunduruktan kurtulamıyoruz. Erkekler hala, kendilerini ayrıcalıklı görmek istiyor. Bizim de onlar kadar başarılı olmamız gururlarına dokunuyor. Erkekleri suçlayamayız tabi kii; bize nasıl geride durmamız öğretiliyorsa onlara da önde durmaları, güçlü olmaları, ‘bebek gibi’ ağlamamaları,’ kız gibi’ koşmamaları öğretiliyor. Ataerki bize şunu diyor: ‘Ben, güçlü erkek, her konuda başarılı olur ve eve ekmeğimi getiririm. Benim görevim bu. Sen de sana verdiğim para ile aldığın kozmetik malzemelerinle ilgilen ve sözümün dışına çıkma. Mümkünse bunları yaparken de gülümse ki seni tehdit olarak algılamayayım.’
Kozmetik, estetik ve moda endüstrilerinin ne kadar paralar kazandığını ve bu sektörlerin bizi eksik hissettirmeyi böylece ürün/hizmet satın almamızı sağlayan ana pazarlama politikalarına bu yazıda değinmeyeceğim bile.
Özetle, kişiliğimizin bir tamamlayıcısı olan bedenimiz ve güzel olma dürtümüz ile makyajla bakımla uğraşmaktan aldığımız zevki tabii ki göz ardı edemeyiz. Ancak bu konuların aldığımız ödüllerin, iş yerindeki başarılarımızın ya da yaptığımız buluşların ötesine geçmesine izin vermemeliyiz. Bizim en büyük başarımız göze hoş görünecek derecede ‘güzel olmak’ değildir. Bir kadının en büyük başarısının kilo vermek sayılmadığı, daha da iyisi hiçbir insanın karakter özelliklerinden çok dış görünüşü ile pirim yapmadığı bir dünyaya kadar uyanık olmalıyız.
•
Photo by Alexander Krivitskiy from Pexels