Makyaj… Bu kelimeyi duyduğumuzda çok değişik anlamlar veya görüntüler gelir akıllara. Bakımlı kadınlar, modern zamanın gerektirdikleri, kendini iyi hissetme yolları gibi kavramlarla özdeşleşmiş bir kelimedir. Kadınların kendini iyi hissetme yollarından bir tanesidir. Hafif sürülen bir allık ya da görüp beğenilen kırmızı renkte bir ruj… Alanında çok farklı tartışmalar içerse de her kadın için farklı anlamlar taşır makyaj. Kimileri için olmazsa olmazlardandır, kimileri içinse doğallığa ilave edilen ufak dokunuşlardır.
Bazı kadınlar içinse dramdır makyaj. Özellikle kapatıcılar, pudralar ya da fondötenler kâbusları haline gelmiştir onların. Çünkü morluk kapatır bu ürünler. Yürekteki morluklara güçleri yetmez belki ama yüzdeki, koldaki ya da vücuttaki morlukları kapatmak için oldukça kalitedirler. Bir kadın sadece bir kadın değildir. Annedir, kariyer sahibidir, sevilen bir komşudur, birinin evladıdır, öğretmendir, doktordur ve daha nice rollere aittir. Ancak makyaj sevmeyen kadınlar, makyajı zorunluluktan yapan şiddet mağduru kadınlardır. Rolleri ne olursa olsun morluklardan yara berelerden utanırlar, bu yaraları yakıştıramazlar gül tenlerine. O yüzden pudra seçerken tenine göre değil de morluk kapatma derecesine göre seçerler. İyi görünmeye çalışmak için seçerler fondötenlerini. Ağlaya ağlaya ruhundaki yaralardan kurtulmaya çalışırlarken kapata kapata vücutlarındaki yaralardan kurtulmaya çalışırlar.
Anneyse o kadın, çocukları görmesin o şiddeti, o morlukları diye makyaj yapar. İşe gidiyorsa etrafa karşı utandığından dolayı yapar. Sanki utanılacak şeyi kendisi yapmış gibi. Kırsalda ya da kentte fark etmez utanır kadın. Güçlü görünmeye çalışır. Zaten hep kadın çalışır. İyiymiş gibi yapmak için çalışır, yoluna girecekmiş gibi çalışır, bitecekmiş gibi çalışır. Ancak bu kadınlar için iyi olmaz hiçbir şey, yola girmez, bitmez. Kendisine doğduğu andan itibaren yüklenen sıfatlarla boğuşur kadın. Dişidir yuva yapmalıdır, fedakâr olmalıdır, kocası sever de döver de kısmına katılmalıdır, aile ilişkilerini hep o düşünmelidir, hele namus yalnızca onun ilgi alanı olmalıdır. Böyle yüklenir çünkü en başından beri ufacık bedenine de yüreğine de her şey…
Ama artık bazı kadınlar makyaj yapmasın. Makyaj da bir susma, saklama yöntemidir. Bu, olmasın. Çünkü yanlış olan hiçbir şey iyiye gitmez, o acılar geçmez, şiddet bitmez. Ne kadar kaliteli olursa olsun kullandığı allık, yüzündeki utançtan daha kızarık bir görüntü veremez. En pahalı kapatıcılarla göz morlukları geçse de yürekteki morarmalara çare olacak bir ürün gelemez. Bazı kadınlar makyaj yapmasın artık. Güçlüymüş gibi olmasın. Yuvayı tek başlarına onlar kurmasın. Bu kadınlar için yine en başta kadınlar çalışsın. Erkek anneleri çalışsın öncelikle. Anlatsın, öğretsin, aşılasın. Eşitliği, insanlığı, sevmeyi, zorla bir şey elde edilmemesi gerektiğini aşılasınlar erkek çocuklarına. Erkeklikleriyle ilgili şaka yapılmasına müsaade etmesinler, aslan oğlum yapar elinin kiri onun demesinler. Demesinler çünkü kadın kadının düşmanı olmasın. Ağlaya ağlaya akan rimellerin verdiği acıyı en iyi kadınlar anlayabilirken bana dokunmayan yılan bin yaşasın demesinler.
Toplum zor olur bazen ama her şey bireylerin elindedir. Belki toplum hepimizin toplamı demek değildir. Ancak topluma yön veren yetiştirdiğimiz nesillerdir. İşe buradan başlamak lazım. Bazı kadınların makyaj yapmaması için en baştan, özveriyle çalışmak gerekir. Bir kadının attığı çığlıkları görmezden gelen yine bir başka kadın olmasın. Zorla bir bedene, bir ruha sahip olmanın taşıdığı iğrençlik tüm kadınların ortak sorunu olsun. Ufacık kızların masum bedenleri hep masum kalsın. Bir anne çocuğuna sarılırken gözyaşını akıtmamak için ellerini sıkmasın, dudağını ısırmasın. Korkmasın kadınlar artık sadece korkmasın. Tenhadan geçerken, gülerken, konuşurken, çalışırken, eğitirken korkmasınlar.
Bazı kadınlar artık makyaj yapmasınlar.
♦