Bir kadının, yaşadığı hayat boyunca, içinde binlerce kadın ölür ve yerine yenisi doğar. İlk kez aldatıldığında biraz masumiyetinden kaybeder. Annesiyle her kavga ettiğinde kendi varlığı sonraki yakalayışa kadar yavaşça ayaklarının altından kayar. En yakın kız arkadaşından kazık yediğinde dost kalabilme özelliğini sorgular. Ve gece gündüz emek verdiği işinden kovulduğunda dürüstlüğün öneminden şüphe eder.
Her bir deneyiminde içinde bazı kadınları öldürmesi gerekir ki yoluna devam edebilsin. Ancak asıl uyanması gereken kadını, çocuğunu dünyaya getirirken doğurur. Olduğu kişi olabilmenin verdiği huzuru asıl şimdi tatmaya başlar. Ancak bu tanışma kitap ve filmlerde anlatıldığı kadar kolay olmaz. En vahşi, en kırılgan ve en özgür yanıyla tanışmanın bedelini herkes kendi parmak izine göre yaşar. İşte bu bahsedilmeyen, herkesin kendi kadrajına göre hem kendini hem çocuğunu büyüttüğü dönemde bir kadın güven hissinin diğer bütün erdemlerden daha güçlü olduğunu hatırlar. Bütün maddeciliği bir kenara bırakır, bir çift gözün mutluluğuna şahitlik ederek maneviyatın kendi içindeki anlamını çözer.
Zorluklar çiçekleriyle beraber gelir bir nevi. Tüm bu hesaplaşmalar, unutulmaz anlar, ruhunu en derinden hissettiği anlar yaşanırken, içinde çığlık çığlığa bağıran bir kız çocuğunu da fark eder. Küçük kız, kendini gerçekleştirmek için artık fırsat kollamaktadır ve sadece dışarı çıkarılmayı bekler. Olgunluğu tam anlamıyla tatmaya başlayan kadın, kim olmak istediğini, ne için heyecan duyduğunu keşfetmiş, mental blokajlarından sıyrılmaya başlamıştır. Cesaret ve güven, küçük kız çocuğunun belirmesiyle geri gelmiştir.
Kadın içeride dalgalanan bu gelgitlerle, barışmalarla boğuşuyorken, çevresinde, ortaya çıkan bu güçten rahatsız olan bakışlara denk gelir. Kadının odağında ve aklında öyle büyük bir iyilik bulunur ki; uzunca bir süre bu bakışlara anlam veremez. Ne zaman ki hisler, sözle ya da hareketle kendini gösterir; içindeki çoğu kadını bile isteye kendi öldürür, yerine yenisini koymadan. Daha acımasız, daha gerçekçi, daha rasyonel yaklaşır artık. İçgüdüleri değildir onu yönlendiren, sadece mantığıyla hareket eder, doğru olana itilir kendiliğinden. Daha dünyadan biri haline gelir; iyilikten, merhametten hafif hafif koparak.
Uyanışın süresi her kişiye göre değişir, çevresi başını eğ diyorsa normali budur der ve gülümsemeye devam eder, bir süreliğine! Ancak bazı şeylerin yanlış gittiğini düşünüyorsa eğer, hem kendi hem etrafındakiler için yepyeni bir dönem başlar. Tüm yaşananları geri bırakmaya hazırdır, şaşkınlık içinde içinde şimdiye kadar sahip olmadığı büyük bir güçle. Eğer yalnızlığına hazırsa, başkalarının değil kendi mevcudiyetinin onu yücelttiğine inanacak kudreti bulduysa içinde ne bir söz ne bir el ne de bir tehdit onu durdurur. Kendi gelmek istediği için gelmiştir; kendi gitmek istediği için gidecektir. Tek fark eden, tırmandığı bu yolda sahip olduğu kadınları ne kadar barış içinde yaşattığıdır. Dışsal değil içsel farkındalığıyla, uyanmak istediği vakit kendi rızasıyla uyanacaktır. Tüm yaşadıkları, güzellikleri ve çirkinlikleriyle eş değerdir; hislerinin pek bir önemi yoktur. Yeniden doğabilmek için bütün kimliğini ele geçirmiş, uzunca bir süredir tek başına konuşan kadını bir anda yok saymaya hazırdır. Pek de zor olmayan bu süreci tanıyordur, kadın bilgeliği buna alışkındır; bir yabancıyla kendini keşfetmeye, bir sözle tekrar yabancılaşmaya.
Söylediğin sözün, yeltendiğin şiddetin ederi benim ölüm ve doğuma ne kadar hazır olduğumla ilişkilidir. Şimdi kaldırdığın o eli yavaşça aşağıya indir. Benim için çok kısa ama senin için uzun ve bilinmedik bir yolculuk olacak.
♦
Photo by Anete Lusina from Pexels