Ünlü filozof Thomas Hobbes’un “İnsan insanın kurdudur” (homo homini lupus) sözü, bilindiği gibi insanın kendi varlığını korumak için diğer insanlarla rekabet içinde olmasını anlatır. Bu sebepten bir insan için diğer bir insan tehdit sayılır. Son zamanlarda bu deyişi “kadın kadının kurdudur” olarak kullananlar var. Bu ifade bir kadına en çok zararın yine bir başka kadından veya bir başka kadın sebebiyle geldiği fikri üzerinden doğuyor.
Kadının kadının kurdu olduğu fikrini desteklemek üzere kadın yönetici ile çalışan kadınların çatışmalı iş ortamı veya gelin-kaynana ilişkisi dahilinde yaşanan kavgalar örnek olarak sunuluyor. Tüm bu örnekler gerçekten bir kadın iletişimi sorunu mudur?
Öncelikle kadın yönetici ve kadın ekip sorunsalını ele alalım. Kadının cinsiyeti sebebiyle hem kadınlar hem de erkekler tarafından kolaylıkla “lider” olarak görülememesi, kadın cinsiyetine herhangi bir yöneticilik, üstünlük vasfının yüklenememesi esasen bu çatışmanın kaynağını oluşturur. Patriyarkal zihniyet dahilinde erkekler zaten “erk” sahibidir, dolayısıyla zaten “fıtraten” erkek olarak lider vasfındadırlar. Oysa eli hamurlu kadınlar öyle mi?
Kadının endüstriyel iş dünyasına dahili yakın dönemde gerçekleşmiş, o da ancak “erkek patronun sekreteri”, “erkek doktorun hemşiresi”, “erkek pilotun hostesi” sıfatlarıyla tali bir görevde vücut bulduğunda kabul görmüştür. Kadına yakıştırılan işler çoğunlukla hizmet sektöründe, uzmanlığı sınırlandırılmış meslek gruplarında, karar verici değil kararları uygulayıcı pozisyonlarda yer alır. Bugün hala açıköğretim sınav sorularında “kadına yakışan meslek” içerikli sorular sorulduğunu ve yanıtın en temelde ev işleri ve çocuk bakımı niteliklerini kapsayan meslekler olduğunu hatırlayalım. Dolayısıyla kadını lider/yönetici olarak görmek hem kadın çalışan hem erkek çalışan için tarihsel altyapısı sebebiyle bir erkek yöneticiye kıyasla oldukça güçtür. Asırların muktediri erkeğin yöneticilik vasfı çok daha kolay kabul edilir. Dolayısıyla erkek yönetici söz konusu olduğunda çatışma ortamının azaldığını söyleyebiliriz. Fakat bu durumun kadın yöneticinin kendisinden kaynaklandığını söylemek ne kadar hakkaniyetli olur?
Kadın “liderlik” vasfına sahip olduğunu ispat etmek zorundadır. Kadın yönetici bu ispatı birlikte çalışacağı erkeklere de kadınlara da yapmak zorunda kalır. Çatışmanın kaynağı buradadır. Mesele kadının kadınla savaşı değil, bir kadın yönetici ile çalışmanın hem erkeklerde hem kadınlarda yarattığı kabul edilemezliktir. Esas problem kadınların birbirinin kurdu olması değil, kadının iktidarı kolay elde edememesi ve bunu kolay benimsetememesidir.
Benzer şekilde gelin-kaynana çatışması da özü itibariyle “erk”ek temelli iktidar çatışmasıdır. Bu çatışmanın kaynağı da yine döner dolaşır, iktidarın esas sahibinin erkek olduğu paradigmasına saplanır. Toplumda makbul olan erkektir. (Bir görüşe göre erkeklere mavi rengi yakıştırmasının amacı, tıpkı nazar boncuğunun mavisinde olduğu gibi erkeklere yönelen kötü ruhları püskürtmek, tıpkı Orta Doğu’daki evlerin balkonlarında kullanıldığı gibi erkeklere akreplerin/türlü haşerenin zarar vermesini engellemektir.) Erkek kıymetlidir.
Bir erkek çocuk sahibi olduğunda toplumdaki saygınlığı artar. Benzer şekilde aslında evli kadın da bir erkek tarafından süresiz olarak “seçilmiş” ve bu durumun taçlandırılmış olması sebebiyle toplumdaki yerini yükseltmiştir. Tam da bu sebepten birçok kadın kendini bir erkek üzerinden tanımlar. Instagram hesaplarında bile bu iddiayı destekleyen “x’in bir tanesi”, “y’nin annesi”, “z gelini” tanımlamalarına çok sık rastlarız.
Kaynana iktidarı da bir erkek çocuğa sahip olmuş olmanın getirdiği bir iktidardır. Kadın kendi benliğiyle kuramadığı gücü erkek evladı üzerinden kurar ve gelini bu iktidara ortak etmek istemez. Gelin-kaynana çatışması bir kadın çatışması değil, bir iktidar çatışmasıdır. Kadın cinsiyetinden kadın olması sebebiyle esirgenen güç, böyle hallerde kendini gösterir. Dolayısıyla meseleyi kadın ilişkilerini yeniden yönlendirerek değil, iktidar dengelerini yeniden kurarak ele almak gerekir.
Kadın türünün insan olduğu ön kabulü üzerinden, “insan insanın kurdudur” ifadesi elbette ki kadınları da kapsar. Ve fakat cinsiyetçilik dediğimiz kavram, kabaca tanımıyla bir insana cinsiyeti üzerinden ayrımcı muamele etmek olduğundan “kadın kadının kurdudur” ifadesi hiçbir şey değilse bile, cinsiyetçi bir ifadedir. O halde bu vesile ile tekrar edelim; yaşasın kız kardeşlik, yaşasın kadın dayanışması!
♦