Ana Sayfa Blog Sayfa 79

Kadın Gücünün Ete Kemiğe Bürünmüş Hali

0

Benim kendi kıymetli hayatımdaki en heyecanlı, en sancılı, en tutkulu, en çelişkili, beni en ben yapan kesitin adı; Annelik.

Anne olduktan sonra kendimi daha iyi anlayanlardanım ben. Benim hayat filmimde neyi yapabildiğimi, neyi yapamadığımı, neyi istediğimi, neyi istemediğimi, neyi bildiğimi, neyi bilmediğimi ve böylesi çokça soruyu sorup cevaplarını bulacak kadar cesur davrandığım kesitin adı: Annelik.

Bu film, beni bazen tam da olmak istediğim insana ve fakat bazen de hep olmaktan kaçtığım insana eviriyor. Yani kaçamıyorum. Tüm maskelerimi çıkarıp, çırılçıplak soyunup kendi özümü kabullenmekten, güçsüzlüğün de güç kadar gerçek olduğunu, hep birilerine ihtiyacımız olduğunu ve ürediğin andan itibaren artık çoğullaştığını ve bir daha ne olursa olsun tekilleşemeyeceğini öğrenmekten başka bir seçenek olmadığını görüyorum.

Mecburen her şeyle ve herkesle yüzleşiyorum. Hesapları açıyorum, kapatıyorum, kızıyorum, anlıyorum, anlamıyorum, gülüyorum, ağlıyorum, affediyorum, unutuyorum, siliyorum… Ve işte aslında ben tam da şimdi gerçekten uyanıyorum.

Bu uyanış sayesinde şu ana kadar tanıdığım kadından bambaşka bir kadına dönüşüyorum. Evet, resmen kendi çapımda dönüştüm. Ben kadınların gerçek gücünü anne olduktan sonra fark edebildim.
Hemcinslerime hem daha da yakınlaştırdı bu uyanış beni, hem de onları daha iyi anlamama ve daha samimi bir bağ kurmama sebep oldu.

Uzun yıllar kendi ayakları üzerinde ve tek başına bekar bir kadın olarak yaşayan ben anne olduktan sonra öğrendim ki kadın olmak diğer kadınlar tarafından desteklenmeyi isteyen, birlik olmayı isteyen, daha iyi, daha güler yüzlü, daha kucaklayıcı olmayı gerektiren bir rol. Çünkü gerçekten tüm dünyadaki bu erkek egemenliğine rağmen bir kadın olarak var olabilmek ancak gerçek bir güç birliği ile mümkün.

Dijital Topuklar, daha minicik, tazecik bir anneyken benim için önce sadece zevkli olacağını tahmin ettiğim ve aslında tam olarak da ne olduğunu merak ettiğim için bir ortamdı. Ama kapıdan içeri girince ilk tanıştığım kadın gücünün ete kemiğe bürünmüş bir haliydi. Yukarıda anlattığım gibi gel gitli gibi duyulan tüm hikayelerimin anlaşıldığı, hatta diğerleri tarafından da bizzat yaşandığı, kadın dayanışmasının mükemmel bir sunumuydu. Hayatımın en tecrübesiz olduğum annelik sahnesinde sıcacık, güvenli, samimi, kıvrak zekanı saklamadan apaçık ortaya dökebildiğin, dobra dobra konuşabildiğin ve en önemlisi kalpten anlaşılabildiğin bir paragraf benim için Dijital Topuklar. Hem işim ve kariyerimle alakalı ufkumun açıldığı ve tek seferde bir arada bulmanın imkansız olduğu pırıl pırıl insanlarla temas ettiğim çok değerli bir ağ, hem de çok tatlı arkadaşlar edinip sarıp sarmalandığım, yaralarımı sardığım iyileşip eve döndüğüm masalsı bir boyut benim için.

“1 Kasım” benim takvimimde “Djital Topuklar Günü” olarak kayıtlı. Hem işim hem de ruhum için koşa koşa gittiğim bir taşla iki kuş vurduğum en favori tatillerimden biri.

Şehirdeki Dişi Kurtlar ve Kapanlar

0

Çok çalışkan kızları bekleyen tehlikenin farkında mısınız?

Eril bir toplumun ilmühaberinde kayıtlı olmaktan kaynaklanan sorunları var bu azimli olma halinin.
Hocalarının ve ailelerinin kayıtsız desteğiyle akademide sivrilen cabbar kızlar, mezun olduktan sonra görünmez cam duvarlara toslamaya başlıyorlar.

Politik davranabiliyorsa şansı var, yoksa vay haline…

Daha iş başvurusu aşamasında boy veriyor sorun: O parlak CV, uzun zamandır gerçekten verimli olmayan müdürü ürkütüyor ilkin. Olur da işe kabul edilirsen, ‘Görsün gününü’ diye önüne imkansız yığınları bırakıyor. Başarıyorsan, tırmanıyor gerilim. Sonrası malum: Mobbing, ofiste itibarsızlaştırma… vb. saray entrikaları.

Kimse kendi yerine geçebilecek dişi bir kurtu etrafında görmeyi istemiyor çünkü:

“O kadar çalışkansan, git işini kur şekerim. Dengesini bozma buraların.”

Ya evde, evde durum farklı mı?

Bir nesil öncenin ‘aslanım, paşam benim, erkek oğlum’ tezahüratlarıyla büyütülmüş çocuklarına eş olmak da kolay değil. Aynı saatlerde eve gelmene rağmen ortalığı sen toplayacak, ödevi kovalayacak, çocuğun çantasını hazırlayacaksın. Yoğurdu kayınvalideden iyi mayalamayacak, politikada kayınbabadan bir adım geride duracaksın.

Yani kızım, akıllıysan hem çok çalışacak, hem duruşunla bağırmayacaksın.

Sana biçilen rol, evin işleri, çocuk bakımı ve eşinin işe gitmesi için gerekenleri yapmak kadar. Bundan fazlasını istiyorsan şikayet etmeden yaşayacaksın. Evde ve çocuklarlayken duygusal olacak, bunun iş yerinde akıllı düşünmene engel olan tasmayı takmak demek olduğunu kavrayacaksın.

Değilmiş gibi yapmak dürüst mü peki? Cık, ama kimin umrunda?

Amerikalıların meşhur etiketi var ya hani, onun gibi; misafirliğe gittiğin evin sahibine karşı oynadığın tenis maçını kaybediyorsun. Herif sayı alamayacak belki, ama seti veriyorsun. Akıllı kadınların hayatı hep o sahada yazık ki.

Maçı alabileceğini bilsen de, ev sahibine ayıp etmiyorsun.

Hiç de dürüst değil, ama gerekli!

Öteki türlüsü, sırf kalifiyesin diye boynuna taktığın başka bir tasmaya dönüşüyor.

Aslında stratejik olma, araziye uyma, çok dikkat çekmeme konularında üstün yetenekler geliştirdi bizim neslin kadınları. Delicesine asılırken, cevval değilmiş gibi durmayı öğrendik sanki…

Bu yeti bizi siyaset ve ekonomi sayfalarına taşımazsa da, şimdilik 3. sayfalardan uzak tutar.

Doğurduğumuz dişi kurtlara ne olacağını ise göreceğiz. Bunu bence başka kadınlarla yapacağımız birliğin gücü tanımlar. Kadın kadının kurdu değil dostu olduğunda, erkek de ona katılacak ve özgürce koşup bileğimizle alacağımız setleri tutan yeni sahalar açılacak.

Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

0

TÜSİAD, toplumu etkileme gücü yüksek olan televizyon dizilerinde kadının toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun konumlanmasını desteklemek amacıyla dizi sektörü paydaşları ile birlikte “Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” projesini hayata geçiriyor.

TÜSİAD Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu’nun çalışmaları kapsamında; toplumu etkileme gücü yüksek olan televizyon dizilerinde kadının toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun konumlanmasını desteklemek amacıyla, Koç Holding ana sponsorluğunda ve on dört şirketin desteği ile gerçekleştirilen “Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” projesi, 5 Mart Pazartesi günü düzenlenen tanıtım toplantısında kamuoyu ile paylaşıldı.

Toplantıda, proje kapsamında yürütülen “Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Araştırması” sonuçları ve televizyon sektörü paydaşlarının katılımı ile gerçekleştirilen çalıştayda belirlenen “İlkeler” aktarıldı.

Toplantıda, “Televizyon Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Araştırması”nın yazarları Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyeleri Doç Dr. İrem İnceoğlu ve Yard. Doç. Elif Akçalı, araştırma sonuçlarından çarpıcı bulguları katılımcılarla paylaştı.

Araştırma sonuçlarının aktarıldığı sunumda; dizilerde kadın karakterlerin %80 oranında iş dışı mekânlarda bulunduğu, ev işi içerikli sahnelerin %92’sinin kadın karakterler için, iş içerikli söz ve eylemlerin %82’sinin erkek karakterler için yazıldığına dikkat çekildi. “Genç kadın” karakter sayısının, erkek karakterlere oranla 2,5 kat daha fazla olduğunu gösteren araştırma bulguları, “kadın gibi” olmanın, kadınlar için dahi %62 oranında aşağılama ifadesi olarak kullanıldığı, ağlama ve hüzün içeren sahnelerin ise %73 gibi bir çoğunlukla kadınlar için, şiddet ve tehdit içeren sahnelerin %79’unun ise erkekler için yazıldığını ortaya koydu.

Araştırma bulguları ve sektör paydaşlarının katılımıyla düzenlenen çalıştayın sonuçları, Nevşin Mengü moderatörlüğündeki panelde, Reklamverenler Derneği (RVD) Başkanı Ahmet Pura, Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Birliği (TESİYAP) Başkanı Birol Güven, Oyuncular Sendikası Genel Başkanı Demet Akbağ, Senaryo Yazarları Derneği (SENDER) Başkanı Meriç Demiray, TÜSİAD Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu Başkanı Oya Ünlü Kızıl ve yönetmen Zeynep Günay Tan tarafından ele alındı. Proje kapsamında, TV dizilerinde toplumsal cinsiyet kalıp ve yargılarını ortadan kaldırmak hedefiyle benimsenen beş ilke ise şöyle aktarıldı:

  • Kadınların ve erkeklerin fiziksel görünüm, karakter, duygu ve meslek çeşitliliğini artırmak,
  • Hayata, işe ve eve dair sorumlulukları dengeli dağıtmak,
  • Şiddeti olağanlaştırmamak,
  • Toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun bir dil kullanmak,
  • Rol model karakterlerin görünürlüğünü sağlamak ve artırmak.

Koç Holding’in ana destekçisi olduğu projede, destekçi kuruluşlar olarak Anadolu Grubu, ARGE Danışmanlık, BASF Türkiye, Borusan Holding, BSH Ev Aletleri San. ve Tic. A.Ş., FİBA Holding, Güvensan, İstanbul Kültür Üniversitesi, Mogul Tekstil, Schneider Electric Türkiye, Siemens Türkiye, Tat Gıda, Vodafone Türkiye ve WYG Türkiye yer aldı.

Ateşin Kızı: Füreya

0

Birçok kadına kendini gerçekleştirmek konusunda ilham vereceğini düşündüğümüz “İlham Veren Topuklar“ın bu ilk yazısını, bölümü hayata geçirmemizde bize destek olan Kale Grubu’nun, geçtiğimiz aylarda 60. kuruluş yılı vesilesiyle Türkiye’de iz bırakan bir sergiyle andığı, Türkiye’nin ilk çağdaş seramik sanatçısı Füreya Koral’a ayırmaktan mutluluk duyuyoruz.

Károly Aliotti, Nilüfer Şaşmazer ve Farah Aksoy küratörlüğünde düzenlenen bu retrospektif sergi, Füreya’yı 20. ölüm yıldönümünde anarken, onu tüm yönleriyle gelecek nesillere de aktaran bir fırsat oldu. 


Sene başında Sıraevler’de düzenlenen sergiden bir görüntü…

“İstiyorum ki yaptığım çini tabakta en fakir ev yemek yesin. Benim çinilerim herkesin olsun.”

diyerek Türkiye’yi seramik sanatıyla tanıştıran Füreya Koral, yalnızca seramikçi değil. Çiniye kattığı çağdaş yorumla geleneksel duvar süslemeciliğini ileri taşıyan, seramiği duvar panolarında mimari bir unsur olarak kullanarak mimari rönesansa katkı sağlayan, seramiğin herkesin hayatında yer alması için çabalayarak seramiğin sınırlarını zorlayan bir zanaatkar aynı zamanda…

Florya’daki Sırıklı Köşk’ün terasında, 1935. Fotoğraf: Sara Koral Aykar arşivi

1910 yılında Büyükada’daki Şakir Paşa konağında başlayan Füreya Koral’ın hikâyesi, dokunduğu herkese gitmek istedikleri yol ile ilgili cesaret ve ilham veren, zamansız bir öykü…

İki yıl içinde yirmi senelik yol almıştım sanki. İhtiyarlamıştım, yaralanmıştım, iki çocuk kaybetmiş ve ölümün eşiğinden dönmüştüm. Âşık olduğum kocamı, gururumu korumak için boşamıştım ve henüz yirmi iki yaşındaydım. … teyzemin peşinden Atina’ya gittim… ve orada bir Anka kuşu gibi, küllerimden bir kez daha doğdum.

olarak anlatıyor Ayşe Kulin, Füreya’nın sanatla tanışma öyküsünü Füreya ismini verdiği dönem romanında…

Bulunduğu ailenin konumu itibarıyla sanatın içine doğan Füreya Koral, asıl aşkı olan seramiğe yaşamının geç sayılabilecek bir evresinde, 1947’de tedavi görmek üzere yattığı İsviçre’deki Leysin sanatoryumunda, teyzesi Fahrelnissa Zeid’in ısrarıyla başlıyor.

Seramik tabak, Sara Koral Aykar koleksiyonu

Tedavisinin ardından gittiği Paris’te dönemin ünlü seramik sanatçılarından Georges Serré ile tanışıyor. Onun yönlendirmesiyle çeşitli seramik atölyelerinde çalıştıktan sonra 1951’de Paris’teki Galerie M.A.I.’de ilk kişisel sergisini açıyor.

Bir akşamüstü, bir saatin içinde yıldız olmuştu Füreya.

Ertesi sabah gazeteleri aldı ve hakkında çıkan yazıları okudu.
“Füreya’nın, bu Türk sanatçının sevgisi, doğu ile batı kültürünün bir sentezidir,” diyordu bir sanat eleştirmeni.
“Bu kadına dikkat edin. Takip edilmesi gereken bir sanatçı,” diyordu bir başkası…

Füreya, o sergide bir değişim yaşamıştı.
O artık bir seramikçiydi!

Ve hayatının son dönemlerine kadar da seramikçi kalacaktı. Türkiye’ye dönmesinin ardından ilk özel çağdaş sanat galerisi Maya Galerisi’nde ilk kişisel sergisini açacak, 1960’larda çini geleneğinden yola çıkarak, birçok kamusal yapıya duvar panoları üretecekti.

Doğu ve Batı kültürlerini eşsiz bir şekilde sentezleyen, Akdeniz turkuazına tutkun bir seramikçiye dönüşen Füreya’nın İstanbul’daki atölyesi, dönemin ünlü yazar, sanatçı ve mimarları için önemli bir buluşma noktası olacak, bir sonraki nesil seramik sanatçılarının yetişmesi için de eşi bulunmaz bir yuva haline gelecekti.

40 yaşından sonra kendini seramikle yeniden başlatan, sanatın iyileştirici ve dönüştürücü gücünü kendinde cisimleştiren Füreya Koral’ın zamana meydan okuyan hikâyesi bir kendini gerçekleştirme öyküsü aslında…

İçine doğduğu, yaratıcılığın ve aykırılığın norm olduğu Şakir Paşa Ailesi’nin ayrıcalıklı ortamına karşın ülkesine faydalı olmak için her türlü fedakarlığı göze alan, değerlerine sıkı sıkıya bağlı bir Cumhuriyet kadını olan Füreya’nın hikâyesinin dokunduğu herkes elinde olmadan kendi yaşam yolculuğu hakkında düşünmeye başlıyor.

1997 yılında İstanbul’da hayata gözlerini yuman Füreya Koral, seramik sanatına kattığı eserlerinin yanı sıra Kaleseramik Vakfı bünyesindeki, seramik bölümünde okuyan ve gelecek vaad eden kız öğrencilerin eğitimine destek veren Füreya Burs Fonu‘nda, Ayşe Kulin’in küçük bir çocukluktan alıp bilge bir kadın olarak noktaladığı muhteşem dönem romanında ve en çok da hayat hikâyesinin ilham verdiği, “Ben de yapabilirim” diyen genç-yaşlı birçok kadının kalbinde yaşamaya devam ediyor.

İlham Veren Topuklar bölümündeki tüm yazılar, Kale Grubu’nun desteğiyle yayınlanmıştır. Web sitesinin içeriğinin sorumluluğu tamamıyla Dijital Topuklar’a aittir ve sponsorun görüşlerini yansıtmamaktadır.   

Zeynep’in Harikalar Diyarı

0

Her ay bir içerik üreticisine yer vereceğimiz Ayın İçerik Kraliçesi bölümümüzün ilk konuğu, videolarıyla ortalığı kırıp Geçiren Zeynep Girgin Kalelioğlu.

Zeynep, sen kimsin?

Ben Zeynep Girgin Kalelioğlu,  Zeynep’in Harikalar Diyarı sayfasının sahibi ve içerik üreticisiyim. Lohusa Anne, Yeni Gelin, Beyaz Yaka, Falcı Kadın, Hamile Kadın, Sosyetik Anne ve bunun gibi birçok karakterin de yazarı ve oyuncusuyum.

Neden Harikalar Diyarı’ndasın?

Harikalar Diyarı benim iş hayatından kaçış limanımdı. 2012 yılında, hobilerimi blog olarak yazmaya başladığımda bu ismi seçmiştim. Çünkü bu sayfa benim özgürlük alanım ve harikalar diyarım olacaktı. Gerçekten de öyle oldu. Her akşam bloğumun sayfalarında tıpkı terapiye gider gibi içerik paylaşarak, iş hayatının bütün stresini attım ve yazdıkça kendimi hep daha mutlu hissettim.

Dijital içerik üretmeden önce ne yapıyordun?

Aslında asıl işim avukatlık, Hukuk Fakültesi mezunuyum. Ancak bir yıllık avukatlık stajım hariç mesleğimi hiç yapmadım. Bunun birçok sebebi olsa da en önemlisi mesleği sevmemek oldu. Böylece “Sen çok konuşuyorsun, avukat ol” yönlendirmesinin meslek seçimi konusunda pek de mantıklı bir yol olmadığını görmüş oldum! Bu büyük karardan sonra iş hayatıma üst düzey yönetici asistanı olarak devam ettim ve son on yılım kurumsal firmalarda bir beyaz yakalı olarak geçti.

Fikir nerden çıktı?

Aslında şu an dijital ortamda yaptığım şey önceden planladığım bir şey değildi. Geçtiğimiz Temmuz ayında kurumsal hayatımdaki işimden istifa ettiğimde bugün yaptığım şeyi yapacağımı hayal bile edemezdim. Asıl düşüncem uzun yıllardır yazdığım hobi blogumu geliştirmek ve bir atölye açarak workshoplar düzenlemekti. Tamamen eğlenmek için koyduğum videolar bir anda çok fazla beğeni alıp paylaşıldıkça ‘video’ konusuna daha fazla odaklanmaya başladım. Videoları çektikçe ben de çok fazla eğlenip keyif alıyordum. Bu yüzden hobi sayfamı komik videolar üreten bir sayfaya dönüştürmüş oldum ve ‘Zeynep’in Harikalar Diyarı’ sayfası bugünkü haline geldi. İsmini özellikle değiştirmedim çünkü bu ismin uğuruna inanıyorum.

Neden hızlandırılmış kurgu?

Bu kurgu instagramın bir dakikalık süresine sığdıramadığım içerikler sebebiyle oluştu. Değinmek istediğim noktaları bir dakikaya sığdıramayınca videoyu hızlandırdım ve sonrasında bu benim imzam oldu. Sesin farklılaşması komik bir hava katınca da bu şekilde devam ettim. YouTube kanalımda da süre kısıtlaması olmamasına rağmen videoları yine hızlandırılmış formatta yayınlıyorum.

Oyunculuk eğitimi aldın mı yoksa doğuştan yeteneklilerden misin?

Oyunculuk eğitimi almadım ancak doğuştan yetenekliyim demek de çok iddialı geliyor. Çocukluğumdan beri yaşanmış hikayeler dinlemeye, gözlem ve taklit yapmaya bayılırım. Videolarımın başarısının ve gerçekçi bulunmasının sebebinin de bu gözlemler olduğuna inanıyorum.

Karakterlerini ve konularını nasıl belirliyorsun?

Benim için hayattaki her şey potansiyel birer video konusu; güncel olaylar, günlük hayatta karşılaştığım insanlar ve başıma gelen her şey bana ilham veriyor. Konu kafamda oluşunca konuyu anlatacak karaktere geliyor sıra; tabii her konuyu anlatacak karakter de farklı oluyor. Bu sebeple karakterler konuya göre şekilleniyor ve o karakterleri de gerçekte gözlemlediğim ya da hikayesini dinlediğim insanlar ile besliyorum. Sonra karakterlerimi onlara göre giydirip, onlar gibi konuşturuyorum. İçimde yüzlerce karakterle yaşıyorum. Hepsi gerçek ve teker teker benim yorumumla ortaya çıkıyorlar.

Videolarını hazırlarken neye dikkat ediyorsun?

Konuya ve karaktere uygun konsepte; kıyafet, saç, aksesuar ve makyaj için özen gösteriyorum. Ve sonra geçiyorum kamera karşısına, kendimi o süre boyunca o karakter sanıyorum. Öyle büyük bir prodüksiyon yok tabii; videolarım ev yapımı, tek kişiliķ amatör çekimler. Yine de dışardan gelen seslere, doğru ışığa ve görüntü kalitesine elimden geldiğince dikkat ediyorum. En çok zamanımı ise konuşmalar arasından seçim ve montaj yapmak alıyor.

Hangi sıklıkta içerik üretiyorsun?

Haftada üç gün video yüklemeye özen gösteriyorum. Instagram’da bir dakika olan bu videoların uzun versiyonlarını YouTube kanalıma yüklüyorum. Böylece vakti olmayanların sadece bir dakikasını çalıyorum; tadı damağında kalanlar ise uzun versiyonunda daha çok gülmenin keyfini yaşıyorlar.

Konularını nasıl belirliyorsun?

Videolarımın #yarantespitler başlığı altında genel bir etiketi var; amacım her videoda okkalı bir tespit yapmak. İzleyenler için ayna niteliğinde olduklarına inanıyorum, böylece günlük hayattaki bazı tavırlarının, düşüncelerinin ve konuşmalarının başkaları tarafından nasıl gözüktüğünü eğlenceli bir yolla gözlemleme şansları oluyor.

İçerik üretimi senin için profesyonel bir kariyer haline geldi mi?

Mutsuz olduğum bir iş hayatını bırakırken tek hayalim; huzurlu ve kurallarını kendimin belirlediği yeni bir yaşamdı. Profesyonellik, kurumsallık ve kariyer hedefi gibi kavramları sevmiyorum çünkü yıllar içerisinde bu kavramların çoğu zaman çarpıtıldığına ve insanları köleleştirmek için kullanıldığında şahit oldum. İşi bırakırken emin olduğum tek şey; insanın yaşama sevincini elinden alan, sabah 8, akşam 6 rutinindeki bir sisteme geri dönmek istemediğimdi. Şu an için videoların başarısı beni çok mutlu ediyor; bu sayede bir sürü insanla tanışıp, yepyeni heyecanlar yaşıyorum. Öncelikli amacım bu heyecanı korumak.

Hayatımı planlamayı ve sürekli bir sonraki adım ne olmalı gibi soruları sormayı bıraktığımda, karşımda yepyeni kapılar açıldı. Bu nedenle ilerisi için de uzun soluklu planlar yapmıyorum. Hayatımın bundan sonraki döneminde içimden gelen seslere kulak vermek, üretmek, yaptığım her işi keyif alarak yapmak ve yaptığım işlerin beni manevi olarak tatmin etmesini diliyorum.

Zeynep’in Harikalar Diyarı için neler planlıyorsun?

Zeynep’in Harikalar Diyarı benim için o kadar çok şey ifade ediyor ki; her şeyden önce benim tasarladığım bir dünya… Kendimi tanıyarak, içimden gelen sese kulak vererek, gerçek Zeynep’in ortaya çıktığı bir yer burası. Tüm seçimler bana ait ve pişman olmak yok burada…. Sadece severek ve keyif alarak yaptığım şeyler var.

24 yaşımda aslında kendimi tanımadan ve keşfetmeden bir meslek seçimi yaptığımı anladığımda, kendimce hayata kafa tutarak bir karar verdim; diplomam olsa da sevmediğim bir mesleği yapmayacaktım.  O zaman için gerçekten çok büyük bir karardı ve bundan asla pişman olmadım. Ancak o zaman daha gençtim, kendime yeni bir meslek seçerken yine iç sesimi dinlemeden ve düşünmeden; alacağım maaşı, sosyal haklarımı ve şirketin ne kadar havalı olduğunu gözettiğim başka bir hatalı karar daha vermiştim. Bu hatalı kararla 10 sene daha devam etti yolculuğum. 34 yaşında ikinci kere kafa tuttum hayata; bu sefer toplumun bize dayattığı her şeyin ne kadar boş olduğunu biliyorum.

Bu nedenle planım plansızlık.

Hayalim ise üretmek, fark yaratmak, yaptığım şeyden keyif almak ve birilerinin bana ne olup-olmadığımı söylemesine izin vermeden kendi hayatımı istediğim gibi yaşamak. Ben bunları yapmaya devam ettiğim sürece yaptığım iş ne olursa olsun başarıyı yakalayacağıma eminim.