“Kadının beyanı esastır” ilkesi esasen “şikayetçinin beyanı esastır” üzerinden okunur. Karakola gidip “evime hırsız girdi” dediğinizde bu beyan esas alınır ve bu beyana dayanılarak soruşturma başlatılır. İfadeniz alınırken elbette ki tutarlı mısınız diye kontrol edilir. Beyanın esas alınması bu beyana dayanılarak hüküm kurulması anlamına gelmez.
Şikayetle elde edilen basit şüpheyle soruşturma başlar. Yeterli şüphe oluşursa savcı tarafından iddianame düzenlenir ve böylece ceza davası açılmış olur. Yeterli şüphe olmadığına kanaat getirilirse kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir (takipsizlik kararı diye okuruz medyada) ve dava hiç açılmaz. Açılan ceza davasında da kovuşturma yürütülür, deliller toplanır. Bu aşamada hala “şüpheden sanık yararlanır”. Kovuşturma neticesinde kabaca ya mahkumiyet ya beraat kararı verilir.
O beyan dediğimiz husus bütün bu fitili ilk ateşleyendir. Birinin hakkınızda şikayette bulunması sizi sadece şüpheli hale getirir. Hukuken hüküm kurulması için ise tüm süreçlerden teker teker geçilmesi gerekir.
Hangi halde delil aranmaz da salt beyana dayanarak karar verilebilir?
Koruyucu tedbir kararında. 6284 sayılı Kanun sayesinde “Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz.” (Madde 8(3)/a) Tedbir adı üstünde gecikmesinde sakınca olan hallerde şiddetin hiç yaşanmaması için verilen karardır.
Koruyucu tedbir dediğimiz yerleşim yerinin değiştirilmesi, işyerinin değiştirilmesi gibi kararlardır ve en çok 6 aya kadar verilebilir. Tedbir kararlarının gereği yerine getirilmediğinde 3 günden 10 güne kadar zorlama hapsine karar verilebilir.
Birkaç örneğe bakalım; Eskişehir’de sokak ortasında eski eşi tarafından öldürülen Ayşe Tuba Arslan daha önce eşi hakkında 23 kez suç duyurusunda bulunmuş ve bu şikayetler takipsizlik kararıyla sonuçlanmıştı. Arslan’ın eski eşi koruma tedbiri kararı verilmiş olmasına rağmen fail bu kararın gereğini yerine getirmemiş ve Arslan’ı öldürmüştü.
Kamera kaydı vesilesiyle daha geniş kitlelerin haberdar olduğu Emine Bulut cinayetinde Bulut’un öldürülmeden önce karakola sığındığı ancak karakolda tutulan tutanakta şikayetçi olmadığının zapta geçtiği dolayısıyla koruma kararı verilmediği ortaya çıkmıştı. Sonra tutanakta Bulut’un imzasının dahi yer almadığı tespit edildi. İhmali olan kamu görevlileri ceza almadı.
Bu örnekler o kadar çok ki. Kadınlar korunmuyor, ölüyorlar. Sırça köşklerden inip 6284 nasıl uygulanıyor diye bakıldığında kadınların salt beyanıyla kimsenin hapislerde çürümediği ortada. Kaldı ki beyanla hapis diye bir hukuki müessese de zaten yok.
Ceza hukukunda masumiyet ilkesi karine teşkil eder: “suçluluğu ispat edilene kadar herkes masumdur”. Gel gelelim bir kişinin sırf kötülük olsun diye iftira attığını varsaymak da ancak cadı avlarını yaşatan Orta Çağ zihniyetinde mümkün olabilir. Yargıtay bile “şikayetçinin başkasına zarar vermek için kendisine zarar vermesini hayatın olağan akışına aykırı” bulur. Şikayette bulunan kişinin şikayeti ciddiyetle değerlendirilmeli, bütün deliller en büyük hassasiyetle toplanmalı ve ifadeler bu gözle değerlendirilmelidir.
İfşa kolay değildir. Tam da bu yüzden bir çeşit ifşa olan şikayeti de yapmaz kadınlar. Şiddete uğrayan kişi yılların “mağdur suçlayıcılık” birikimiyle zaten önce kendisini suçlar. “Anlamalıydım”, “Cevap vermemeliydim”, “Yardım istemeliydim” der durur kendine. Fiziksel/cinsel şiddete mutlaka duygusal şiddet de eşlik eder. Zihin kendini korumak için yaşananların bir kısmını zaten unutmayı seçer. Kişinin kendine gelip yaşananın adını koyması için zaten epey süre geçmesi gerekir. Genelde iki kişinin olduğu ortamlarda yaşanan cinsel şiddet olaylarında deliller zaten ispata yarar yeterlilikte değildir ya da şiddete uğrayan tarafından olayın travmasıyla bizzat karartılır.
Kadınlar neden ifşaya başvuruyor?
Öncelikle iyileşmek sonrasında da şiddeti sona erdirmek için. Bunca yıl utandırılmış olmanın zehrini akıtma bir yolu ifşa. İntikam değil iyileşme biçimi. Gerçek adalet değil erkek adaletin hüküm sürdüğü bir ortamda hukuka güven zaten yeterli değilken bir adalet arayışı. Mesele en çok şiddete uğrayanın kendini sağaltması ve şiddetsiz bir geleceğin inşası.
Bu ülkede bütün kadınlar, bakın iddialı söz BÜTÜN kadınlar hayatlarının bir kısmında mutlaka ama mutlaka tacize uğruyor. Ben daha uğramayanla hiç karşılaşmadım. En az bir kere bir mesaj alıyor, sokakta laf yiyor, hatta doğrudan orası burası elleniyor. Bütün kadınların. Hepsinin. Bu durumun vehametinin farkında mısınız? Bunun ne kadar korkunç olduğunun farkında mısınız?
Kadınlar yüzyıllardır sokakta yalnız yürürken korkuyor bu ülkede. Toplu taşımada yalnız kalmaktan, gece dışarı çıkmaktan korkuyor. Tanımadığı birine kapıyı açmaktan korkuyor. Yolda bir araba yol sormak için dahi dursa yanında bir arabanın durmasından korkuyor kadınlar. Dijital dünyada aldığı onca taciz mesajından sonra flört etmeye korkar hale geliyor. Bu ülkede günde 4 kadın öldürüyor. Farkında mısınız?
Erkekler bir kadınla asansöre binmeye korkuyorlarmış taciz iftirası yerlerse diye… Korksunlar. Ama bunun hesabını kadınlardan değil bu geçmişi inşa etmiş hemcinslerinden sorsunlar. Bu geçmişi inşa etmiş olan, o asansörlerde, arka odalarda yaşanan onca tacizin müsebbibinden sorsunlar hesabını.
İftiraya uğramaktan korkan o erkekler eğer gerçekten samimilerse şiddetin ortadan kaldırılması için mücadeleye dahil olsunlar. Kadına yönelik şiddetin etkin yargılanması sağlansın ki ifşa bir araç olmasın. Karşımızda değil yanımızda dursunlar ki şiddet bitsin. Kadınları susturarak değil kadınları güçlendirerek çıkabiliriz bu çukurdan, hepimiz. Ya hep beraber, ya hiç birimiz.
Daha taraflı bir metin yazılamazdı
Sanırım bahsettiğiniz erkek adalet sadece kadınlara nafaka verilmesine hükmediyor ayrilik halinde çocukların anneye verilmesini sağlıyor