Ana SayfaDİŞİTAL SESLERŞiddetin adı vahşet; peki kadının adı?

Şiddetin adı vahşet; peki kadının adı?

Bir kadın, çöp konteynerinde parçalanmış halde bulundu. “Ailesi kızına sahip çıksaymış” dediler.

Bir kadın; bindiği minibüste tecavüze direndi, öldürüldü ve yakıldı. “Tek başına ne işi var dolmuşta” dediler.

Bir kadın; plazada tecavüze uğradı ve öldürüldü. “Kız başına gece vakti ne yapıyormuş orada” dediler.

Bir kadın; çocuğunun gözü önünde öldürüldü üstelik kızının babası tarafından. “Ölmek istemiyorum” diye haykırdı. Kızı ise “anne ne olur ölme” diye yalvardı. Susmadılar! “Boşanmasaymış” dediler.

Bir kadın, boğuldu, yakıldı ve üzerine beton döküldü. “Evli adamla ne işi vardı, rahat dursun” dediler.

Bu ülkede hep bir kadın öldü, öldürüldü, katledildi. Kadının adını o zaman andılar, öyle mezar taşında kadının adı olsun diyerek falan da değil ölümü hak ettiğine inanıp yaftalayarak.

Medyada yer bulan bu vahşetlerin binlercesi daha var; bazen hiç bilmediğimiz bazen şahit olduğumuz bazen ise yaşadığımız. Kadına şiddet öyle bir hal aldı ki; sokakta endişeyle yürürken başımıza bir şey gelmemesi, çok beğenerek aldığımız eteği giyip toplu taşımada rahatsız edilmememiz, başörtüsünün sanat için bir engel olmadığının düşünülmesi büyük bir şans oldu. Yani sıradan bir yaşamın parçasına ait durumlarda bile artık endişelerimiz, kaygılarımız ve korkularımız yer ediniyor. Çünkü bu coğrafyada her kadın, az ya da çok şiddetin farklı şekillerine maruz kalıyor.

Kadının yaşamına bütün bu engeller neden konuluyor? Neden cinsiyetleri ayrıştırmadan eşit bir yaşam mümkün olmuyor? Peki neden biz her gün kadına şiddete şahit olmaya alıştırılıyoruz ve bu korkunç öfkeleri kadının yaşamına mal ediyoruz? Halbuki hepimiz aynı dünyaya doğuyoruz. Kadını erkekten ayıran, erkeği kutsallaştırırken kadını yok sayan, gücü erkeğe acizliği ise kadına tanımlayan bu algı dünyada yer edinmiş. Ve bu doğrultuda yetişen her birey, bir gün, sözlü ya da fiziksel fark etmeksizin kadına şiddet uyguluyor. Ardından aynı zihniyetten beslenenler kadın bunu hak etmişçesine davranmaya devam ediyorlar. Bir erkeğin sokak ortasında sıklıkla kesilmeyen yolları, kafasına estiği gibi bitirebildiği ilişkileri, öfke nöbetlerinde kadını muhatap alıp sakin zamanlarında saygısız tavırlar sergilemesi gibi birçok durum kadının güçsüzlüğünden(?) dolayı var olmuyor aslında. Zaten güç tanımlaması da, çarptırılarak, erkeğin fiziksel fonksiyonuna ithaf ediliyor.

Asıl güç ne biliyor musunuz?

Yargılarla dolu bu gürültüyü dindirecek sesi çıkartabilmek, katledilirken çığlıkları bastırılan, şiddet gören ve şiddete sessiz kalan kadınlara ses olabilmek. Gücün sadece şiddet olduğuna inananlara rağmen emeğin, sabrın, iyi niyetin, empatinin, zihinsel yaklaşımların, bilimin, insanlığın ve hafife aldıkları kadının gücüne inanmak.

Ve bu toplumda “güç” kılınan bir şey varsa o da kadının eşit yaşam hakkı.

Önüne çıkarılan güçlüklere rağmen yaşama çabası, ayakları üstünde durmaya olan azmi, haksızlığa karşı direncidir kadının gücü; bıçağa, silaha, yumruğa sığınmaksızın. Üstelik öyle bir şeydir ki üstüne kusulan bütün bu öfke ve nefreti yansıtmak yerine saygı, sevgi, emek gibi birçok unsuru davranış edinmeye devam eder.

Ne yazık ki sadece bizim ses olup cesaret aşılamamızla değişmedi, değişmiyor ve değişmeyecek bu düzen(sizlik). Konuşmalarımızın, tanımlamalarımızın, sığındığımız bakış açılarının, yetiştirdiğimiz nesillerin de artık değişmesi gerek.

Kadın bu dünyada tesadüfen yaşamak için var olmadı bunun artık anlaşılması gerek!

 

Eternal Happiness adlı kişinin Pexels‘daki fotoğrafı
Dijital Topuklar’da yazılan yazılar, yazarın bakış açısı ve fikirlerini yansıtmakta olup, Dijital Topuklar’ın görüşlerini temsil etmeyebilir.
Önceki İçerikDiğerkâmlık
Sonraki İçerikÇılgın Bir Türk Kadını

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Must Read