Ana SayfaDİŞİTAL SESLERBir Sağlıkçı Gözüyle 'Corona'

Bir Sağlıkçı Gözüyle ‘Corona’

Daha öncesinde benzeri yaşanmamış bir hadise ile karşı karşıya geldik. Uzak uzak doğulardan gelen fısıltılar şu anda bizim kasırgamız hatta tufanımız oldu. Bize dokunmaz sandığımız, bize gelene kadar çözümü bulunur sandığımız geldi ve kapımıza dayandı. Toplumsal, sistemsel, ailesel, bireysel ve ruhsal anlamda tüm yapılan uyarılara rağmen müthiş bir panik halindeyiz. Bu panik dalgasını altına alıp sörfünün tadını çıkardığını sanan da var, boğuşup dibi boylamamaya çalışanı da, aldığım her nefes bana kârdır diyerekten çırpınanı da, yılan sandığı yosunlara sarılanı da… Ve bu panik cinsiyet gözetmeksizin cahilinde de var, okumuşunda da, beşinde de yetmiş beşinde de…

Peki ben bir sağlıkçı olarak bu tufanın neresindeyim, dalgalar beni ne yaptı? Gemide miyim, ıssız adalardan birinde mi yoksa en dipte mi?

Öncelikle sosyal medya üzerinden mesaj üzerine mesaj, video üzerine videolar geldi; kimi etkileyici- gerçekçi, kimi korkutucu- abartılı, kimi de aslında asılsızdı. ‘Bu işlerin az çok içinde olup siz bari onu ayırdetmişsinizdir’ demeyin çünkü çok profesyonel olanlar vardı, bazen çok saftık veya bazen de çok panik. Artık neye ve nasıl inanacağımıza şaşırmıştık. Ben geç kalıp hata yapmaktansa, erken davranıp yorulduğumla kalmayı yeğledim. Kaçabileceğimiz bir yer olmadığı gibi çocuklarımızı emanet edebilecek bir yerimiz bile yoktu. Tüm meslektaşlarım gibi tulum, maske ve koruyucu ekipman derdine düştüm. Ben bu paylaşımları ve yorumları ölçüp tartacağım derken ülkede tulum maske kalmamıştı. Fiyatlar kat katına yükselip, bazı ürünler ve ilaçlar karaborsaya düşmüştü bile.

‘Her şerde bir hayır vardır’ deyip başımızın çaresine bakmaya koyulduk. Maskeler diktik, ördük, boneler yaptık, tulumlar diktirdik. Bazı arkadaşlarımızın anneleri ve büyükleri gönüllü olarak bu işleri yaptı, cüzi bir ücretle veya ücretsiz bu ürünleri dağıttı. Bazı firmalar destek çıktı. Muhteşem bir dayanışma örneği sergilendi. (İşler başını alıp gittikten sonra hastaneler ve sağlıkçılar için ekipman bulunup paylaşılacağı duyuruldu.) Sonra meslektaşlarım arasında tanı, tedavi ve destek aşamasında ne yapılabilir, en hızlı ve en etkin yollar nedir onlar tartışılmaya başlandı. Büyük şehirlerde yeni yapılan çalışmalarda etkinliği tam kanıtlanmamış bazı ilaçların karaborsadan çok yüksek fiyatlara satıldığı duyumları yayıldı. Hijyen kuralları daha da katı bir şekilde uygulanıp, evlerimizde alınabilecek ufak önlemler paylaşılmaya başlandı.

Aileler izole edildi, okullar kapandı, bazı ebeveynler bu savaşı ailelerinden uzakta vermek zorunda kaldı. Oluşan stresli yaşantı ister istemez bazı dengesizlikleri ve tutarsızlıkları da beraberinde getirdi. İzinler iptal edildi ama kimi insanlar bazı gerekçe ve önceliklerle izinlerini alabildi. İnsanlar çaresizliklerinden ücretsiz izin almak istedi, o bile bazen yapılamadı. Tüm sağlık çalışanlarının arasında fiziki yapı nasıl farklıysa sağlık açısından da farklılıkları olanlar vardı. Kronik hastalığı olanlar, bağışıklık problemi olanlar, ilaç kullanımı olanlar vardı. Risk katsayıları kat kat artan bu insanların çalışmama, kendilerini koruyabilecekleri daha güvenli ortamlarda çalışma talepleri de aynı izin konusunda olduğu gibi dengesiz ve tutarsız bir şekilde mantık dışı ve kırıcı açıklamalarla sümen altı edildi.

Bu esnada insanların davranışları bir renk skalasını andırır şekilde çeşit çeşit ve farklı olabiliyordu. Çok abartanından hiç takmayanına bu kitle içerisinde her zamanki ‘hak yedirmeme isyanı’ görüntüsü altında hayatın ona sunduğu negatiflikleri öfke, vurma, kırma şeklinde hayata geçiren sağlık magandaları da boş durmadı. Gereksiz yere hastanelere gelmeyi bırakın, kırıp döküp insanların zaten yorgunluktan ve stresten yok oldu olacak moralini de yerle bir edenler oldu. Sokağa çıkmayın denildi, insanlar çocuklarını apartman bahçesine yolladı. O çocukların parklarda, salıncaklarda ellemedikleri yer kalmadı, eldiven- maskeleri vardı ama yerlerde yuvarlandılar ve eldivenli elleriyle ağızlarına burunlarına dokundular. Sokağa çıkma yasağını duyan insanlar soluğu market kuyruklarında aldı. O iki üç parça abur cubur yenmese de olurdu ama o yaşanan bilinçsiz kalabalık günlerce almış olduğumuz o önlemleri başa sardı. Bazı mesajlar ya tam anlaşılmadı ya da anlaşılmak istendiği gibi algılandı.

İyisiyle kötüsüyle biz bizeydik, bu savaş hepimizindi. Alkışlar ve ıslıklar, yanan sönen ışıklar bize yalnız olmadığımızı hatırlattı ve hiçbir zaman da olmayacağımızı…

Photo by Edward Jenner from Pexels

 

Dijital Topuklar’da yazılan yazılar, yazarın bakış açısı ve fikirlerini yansıtmakta olup, Dijital Topuklar’ın görüşlerini temsil etmeyebilir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Must Read