Yaşadığı zorluklara rağmen olmak istediği kadın olmaktan asla vazgeçmeyen Frida Kahlo, bu haftaki ilhamımız…
6 Temmuz 1907’de Meksika’da doğan Frida Kahlo, tam adıyla Magdalena Carmen Frieda Kahlo y Calderon, daha sonra doğumgününü soranlara Meksika Devrimi’nin başladığı tarihi söyleyecek, 7 Temmuz 1910 diyecekti. Modern Meksika’nın doğduğu günü kendi doğumu olarak kabul eden Kahlo için ülkesi ve özgürlüğü çok önemliydi. Her ne kadar bugün popüler kültür ikonları arasında yer alsa da hayatı boyunca emperyalizme karşı durmuş ve elinden geldiğince kapitalizm ile mücadele etmişti.
Fotoğrafçı bir baba ve dindar bir anne ile büyüyen Frida Kahlo, 6 yaşına geldiğinde çocuk felci geçirmiş ve hastalığından sonra bir bacağı daha zayıf kaldığı için yürüme zorluğu çekmeye başlamıştı. Bacağını saklamak için uzun etekler giyerdi, daha sonra yerel motiflerle süslediği tarzı tüm dünyada bir moda akımı olarak değerlendirilecekti. Hastalığına ve kalıcı etkilerine rağmen hayata sımsıkı tutunmuş bir genç kadın olarak öğrenme hevesi ile doluydu. Babasının da desteğiyle, tüm kız kardeşleri manastır okuluna giderken o Mexico City’deki Alman Koleji’nde eğitim gördü. Burada entelektüel yaşamının ilk adımları atılmıştı. Ancak o, küçüklüğünden beri doktor olmak istiyordu, kimilerine göre geçirdiği ağır hastalıklar nedeniyle tıbba yönelmek istemişti. Bu yüzden daha sonra Ulusal Hazırlık Okulu’na kayıt oldu ve tıp, botanik, sosyal bilimler alanlarında dersler almaya başladı. Akademik olarak kendini geliştiren Kahlo, politik olarak da oldukça aktifti.
Okul hayatı, 1925’te 18 yaşındayken yaşadığı korkunç kaza ile sekteye uğradı. Sevgilisi Alejandro Gomez Arias ile birlikte okuldan dönerken bindikleri otobüs bir tramvayla çarpıştı. Sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkan bir demir çubuk nedeniyle vücudunda ciddi hasarlar oluştu. Daha sonra 30’dan fazla ameliyat olacak ve yaşamının bir kısmını yatarak geçirecekti. Kazadan sonra yattığı yatakta sıkılmaması için annesi tavana bir ayna astı, babası da ona yatarken resim yapabileceği bir düzenek hazırladı. İlk otoportresi Kadife Elbiseli Otoportre’den sonra Frida Kahlo, burada birçok otoportre resmetti. “En iyi bildiğim konu olduğu için sıklıkla kendimi resmediyorum” demişti.
Aşk, yaşam ve sanat
1927 yılında tekrar yürümeye başlayan Kahlo, resimde epey ilerlemiş ve sanat camiasından önemli isimlerle tanışmaya başlamıştı. Daha önce bir duvar resmini görüp hayran olduğu ressam Diego Rivera ile de bu dönemde tanıştı ve çok geçmeden evlendiler. Ailesi ve yakın çevresi bu evliliğe karşı çıkmıştı çünkü Rivera daha önceki iki evliliğini de sadakatsizliği nedeniyle bitirmişti ve sanat camiasında çapkınlıklarıyla ünlüydü.
Evliliklerinden sonra Diego Rivera ve Frida Kahlo’nun ilişkileri hep çalkantılı bir şekilde devam etti. Bu süreçte Rivera’nın başka kadınlarla ilişkisi olduğu kadar Kahlo’nun da başka erkeklerle ve kadınlarla ilişkileri oldu. Hatta bir dönem evlerinde misafir ettikleri Rus devriminin önemli isimlerinden Lev Troçki ile de kısa bir ilişkisi olmuştu. Ancak ikili, hep bir şekilde birbirlerine geri döndüler. Frida bir söyleşisinde, “başıma iki büyük kaza geldi, biri otobüs kazası, diğeri de Diego Rivera” demiştir.
Frida Kahlo kendi sanatını hiçbir zaman tanımlamayı tercih etmedi. Kendisine sürrealist ressam tanımı yakıştırılsa da o hiçbir zaman bu tanımın altına girmedi, tam tersine resimlerinin gerçeğin ta kendisi olduğunu ifade etti. Sanat dünyasında olduğu kadar, politikada da aktif rol aldı ve hem Avrupa’da hem de Amerika’da açtığı sergilerle dikkatleri üzerine çekti.
1943 yılında La Esmeralda adlı bir sanat okulunda dersler vermeye başladı. Buradaki öğrencilerine Los Fridos deniliyordu ve kendisi de bu öğretmen-öğrenci ilişkilerinden çok memnundu. Sağlığı kötüye gitmeye başladığında derslerini evde vermeye devam etti ve öğrencileri onu hiçbir zaman bırakmadı.
1953 yılında Mexico City’de son kişisel sergisini açtı. Doktoru ayağa kalkmasını tamamen yasaklamıştı ama o sergiye katılmakta ısrarcıydı ve yatağını sergi alanına taşıttı. Aynı yıl, bir bacağı kangren nedeniyle kesildi ve çok geçmeden, 1954 yılında akciğer embolisi nedeniyle kaldırıldığı hastanede aramızdan ayrıldı.
Hayatı boyunca iki kez ölümden dönen ve tüm yaşantısını sağlık sorunları nedeniyle zorluklar içinde geçiren Frida Kahlo, her şeye rağmen duygularının ve yaşama hevesinin peşinden gitmişti. Eserlerinde yaşadığı acı kadar hayata tutunma çabası da görülür, en çok da bu yanıyla ilham verir. Kadınlığını sorgulamaktan ve olduğu gibi ortaya koymaktan hiçbir zaman çekinmedi, döneminde yaşayan kadınlarla kıyaslandığında oldukça cesur bir hayat yaşadı. Hala ondan öğrenecek çok şeyimiz var…
♦