Ana SayfaDİŞİTAL SESLERYılbaşı Kartları

Yılbaşı Kartları

Uzun süredir yazmadığım için sözcüklerimin yazıya dökülüş süreci hayli yavaş oluyor. Düzenli yazdığım zamanlarda başlamak için hiç beklemezken, şimdi kendimi yazıya dökebilmek için günlerdir ekranın karşısında boş boş oturuyorum.

O kadar zor ki bazen yeniden başlamak. Yaklaşık beş yıldır beynimi bir buzluğa koymuşum da oradan çıkarmışım gibi. Buzunun çözülmesini beklemek çok zamanımı aldı. Hala eski kıvraklığında değil, hızım ve hafızam yavaşladı. Üstüme sinen hastane, hastalık ve gelecek korkusu kokularından kendi kokumu hissedemediğimi hissettiğim an çok hastalandım…

Sonra yavaş yavaş iyileştim…Sesim yoktu uzun bir süre. Susmanın en keskin şekliydi bu. Boğazımdaki ağrılar, göğsümdeki yanmalar, dinmeyen öksürükler bedenimle beraber ruhumu esir almadan ayaklanmalıydım. Şimdiye kadarkilerden daha zor oldu ama en sonunda bedenimi iyileştirdim. Artık ruhumun yaralarını sarmaya daha çok vakit harcayacağım.

Dünden beri elimden düşürmediğim bir kitap var, aldığımda neden okuyamamışım, neden uzun süredir kitaplıkta öylece duruyordu bu soruların cevabını bir türlü bulamıyorum, bulamayacağımı da biliyorum. O zaman geçmiş zamanın acısını çıkartmak için kana kana okumalı.

Kitabın adı ‘Le KIT du 21e Siecle’  – ‘Yirmi Birinci Yüzyıl Kiti’ genel kültürün yeni el kitabı. Yazarları gazeteci yazar François Reynaert, ve editör Vincent Brocvielle. Kitap tamamen 21. yüzyılda hayatımıza girmiş ve yıllar sonra ne zaman hayatımıza katıldığını hatırlamakta zorlanacağımız olaylar, kitaplar, diziler, kavramlar, sanat eserleri, dilimize yeni katılan kelimeler gibi hayli kapsamlı bir genel kültür kavramlarını bize kısa ama anlaşılır bir biçimde anlatılıyor.

Böyle bir kitabın İngilizce ya da Türkçe karşılığı var mı bilemedim. Ama bu kadar kapsamlı bir 21. yüzyıl hatırlatması yaptığı için bana ilginç geldi. Bundan 30 yıl önce mühendislik öğrencisiyken tanıştığım bilgisayarların ve dijital dünyanın şu an geldiği noktayı düşündükçe, son yıllarda yaşadığımız bu hızlı değişimin elementlerinin yazılı kaynaklara aktarılması ve bir sonraki nesillere aktarılmasının çok faydalı olduğunu düşünüyorum.

Kendimiz, çocuklarımız ve geleceğimiz hızla dijital dünyanın hızıyla sınanırken dünyanın nereye doğru gittiğini düşünmeye vaktimiz bile olmuyor. Bir tarafta doğal kaynakları tükenen eskiyen bir dünya, diğer tarafta adeta robotlaşmış çiplerle geleceğe kodlanmış doğan yeni nesiller… Arada bizim gibi yaşı gereği iki dünyayı da yaşamış ve hangi tarafta olacağını seçmekte zorlanan bir kuşak.

Her ne kadar elektronik eğitimi alsam da, hala eski dünya geleneklerine bağlı biri olarak sosyal medya ve dijital dünyayı yakından takip ediyorum. Teknolojik gelişmelerden haberdar olmak, yapay zekanın dünyanın geleceğini nasıl etkileyeceği konusunda düşünmek, bu konularda okumak en büyük zevklerimden biri olsa da, hala inatla kitabı dijital ortamda okumaya direniyorum.  Tüm ailenin işini kolaylaştıracak dijital takvim ve ajandaları telefonuma yüklesem de, her okul başlangıcında gözümün hep önünde olacak yazılı ajandalara ihtiyaç duyuyorum.

Kağıdım kalemim hep yanımda, not alacaksam illa kalemle yazmalıyım.  Telefonumla fotoğraf çekmeyi, bunları paylaşmayı çok sevsem de, evimdeki duvarda basılı fotoğraflar olmadığı zaman kendimi hep yalnız hissediyorum.

Mesajlaşmaları, e-postaları ve emojileri yaşamımın vazgeçilmezleri arasına soksam da, hala umutsuzca posta kutuma gelecek bir el yazısı mektup bekliyorum. Ama artık faturaları bile postayla göndermiyorlar.

İşte tüm bu analog ve dijital çelişkilerim ile kendi dengemi kurmaya çalışırken en çok yılın son günleri gelmeye başladığında bir hüzün çöküyor bana. Bundan 21 yıl önce Fransa’ya yerleştiğimizde ilk yeni yılda, 100’ün üstünde kişi ve aileye yılbaşı kartı göndermiştim. Sonra bu sayı gittikçe azaldı, azaldı ve bitti. Yeni yıl kartlarını ancak bu kartları aldığında mutlu olacağını hissettiğim yakınlarım dışında kimseye göndermemeye başladım sonra. Zaten cevap yazan da o kadar azdı ki…

Sonra bir yıllığına İngiltere’ye gittik.  Orada yeni yılı karşılarken eski alışkanlığım da yeniden geri geldi. Önce komşularımıza, sonra arkadaşlarıma ve kızımın okul arkadaşlarına çevremizde kim varsa herkese yeni yıl kartı yazdık. O yıl Noel tatili nedeniyle evimize döndüğümüzde, yaklaşık 15 yıldır birlikte yaşadığım tüm komşularıma yılbaşı kartı gönderdim. Bir ikisinden cevap gelmişti ama artık sadece bir İngiliz alışkanlığı haline dönüşen kart gönderme alışkanlığını Fransız komşularıma hatırlatmış oldum. İngiltere’den döndükten sonra oradaki tanıdıklarıma yazdığım yılbaşı kartlarının cevapları hemen geldi. Sadece bir yıl komşuluk yaptığımız insanlarla artık senede bir de olsa haberleşiyoruz. Burada yılbaşı kartı bulmak o kadar kolay değil. İngiltere’de sadece kart satan mağazalarda saatlerimi geçirmeye alışık biri olarak, bu sene postaneden aldığım Unicef kartları ile yetinmek zorunda kaldım. Sonra aklıma geldi, buradaki İngiliz marketine gittim.  Fransız kırtasiyelerinde bulamayacağım fiyat ve güzellikte yılbaşı kartları ile eve döndüm. Aralık ayında akşamları yapmayı en sevdiğim şey bu. Sevdiklerime yılbaşı kartı göndermek. Ama maalesef cevaplanmayanlara yazmayacağım artık. Telefonla ulaşabileceklerime, her gün görüştüklerime de yazamam belki… Şimdilik bu kartları kime yazacağım bilemiyorum ama eski bir alışkanlığımı geri kazanmaktan dolayı büyük bir mutluluk yaşıyorum.

Yazı yine kendiliğinden aktı ve beynimin buzları yavaş yavaş çözülmeye, sözcükler yerlerini bulmaya ve ben anlatabilmeye başladım. Ara kuşak olarak eski ve yeni, analog ve dijital, sanal ve gerçek arasındaki farkları yaşayarak en iyi anlayanlar olduğumuzu düşündüğüm için, geleceğin dünyasının oluşumunda tecrübelerimizin yanı sıra, bu acemi alışma deneyimlerimizin de bir sonraki kuşaklara kaynak olacağını düşünüyorum. Şimdiye kadar kendi kuşağımın bizden bir öncekiler gibi tarihe mal olmadığına inanırken, okudukça fark ediyorum ki biz bu teknoloji ile barışık ama anlamakta karışık ara kuşak olarak dünyanın hızlı değişimine tanıklık edebilme ayrıcalığındayız.

Birey olarak, kadın olarak, anne olarak daha çok düşünmem ve bu teknolojik geçişte toplum hafızasını uyanık tutmak için önce kendimi, sonra da çocuklarımı eski ve yeni dünya değerlerinin tüm yeniliklerine adapte edebilmeliyim.

İşte bu nedenle elimdeki bu kaynak kitap ve kartlarımı yazmak için kullandığım dolmakalemim benim için önemli. Kablosuz kulaklığım, kablosuz bağlantım ve telefonum olmasa nasıl kendimi eksik hissediyorsam, dokunduğum kitaplar, kağıtlar ve kalemlerin yokluğu da beni endişelendiriyor.  Bu endişelerimle başa çıkıp, bunlardan beslenerek yeni dünyaya adapte olma şeklimden bu yüzyılın doğal seleksiyonu. Bakalım ne kadar yol alacağım.

Önceki İçerikBalerin ve Gazeteci
Sonraki İçerikKanayan Anahtar Misali

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Must Read