Kadınların döngüleri değil yaşanırken, konuşurken bile mahrem kabul ediliyor. Üreticiler ise “saflık” ve “temizlik” göstergesi beyaz kıyafetli reklamların sorun yaratacağına inanmıyorlar belli ki. Sonuçta kadınların “özel günleri”nin ifşası ile mahremiyet biraz ihlal edilmiş olsa da mesaj kültürel olarak sorunsuz ve net: “Biz sizi temiz tutarız”. Çünkü konumuz “kirlilik…”
“Kirlilik” ve “kirlenme” konusu çok katmanlı bir konu. Örneğin sembolik yaklaşımlar özellikle savunmasız noktalardan çıkarak bedenin sınırları ihlal eden her türlü sıvının (kan, tükürük, idrar, dışkı, vb.) bütünlüğü tehdit ettiği için kirlilikle ilişkilendirilmiş olabileceğini iddia ediyor. (Saflık ve Tehlike Kirlilik ve Tabu Kavramlarının Bir Çözümlenmesi, Mary Douglas) Beden topluluğun simgesi olarak kabul edilirse, topluluğun sınırlarını kız alıp verme ve doğurarak çoğalma ile ihlal eden kadının da kirlilikle ilişkilendirilerek tabularla kuşatılmış olabileceği sonucuna varılıyor bu yaklaşımla.
Birçok kültürde kadının regl döneminde kutsal mekanlara girmesi, kutsal hayvanlara ya da nesnelere dokunması, dini pratikleri icra etmesi kadar gündelik görevlerini yerine getirmesi, ailesinin yanında hatta evinde bulunması hep yasak. E ne güzel işte… Biz de regl dönemlerinde tam da bunu istemiyor muyuz? Hiçbir şey yapmamak… Bunun “kirlenme” ile ilişkilendirilmesinde bir bityeniği olmasın? Erkek önyargılı aktarımlar gerçekliği perdelemiş ya da çarpıtmış olabilir mi?
Bu soruya verilmiş en güzel yanıtlardan biri Amerikan yerlilerinden Yurok kadınlarının regl dönemlerindeki pratikleri ile ilgili tespitlerin sorgulanması ile ortaya çıkmıştır. Yurok kadınlarının regl dönemlerinde köylerinin dışına çıkmak suretiyle topluluklarından uzaklaştığı tespit edilmiştir. Araştırmacılar bunu alışık olduğumuz üzere “kirlenme” ve tabularla ilişkili olarak yorumlamışlardır. Menstrüasyon ve Yurok Kadınlarının Gücü makalesinde Thomas Buckley ise bu yorumun önyargılara dayandığını ortaya koyar. (Mensturation and the Power of Yurok Women: Methods in Cultural Reconstruction, Buckley Buckley, American Ethnologist, Vol. 9, No:1 (Feb.,1982), pp.47-60)
Buckley, 1978 yılında Yurok yerlilerinden bir erkek arkadaşını ziyaret eder. Arkadaşı karısının ayzamanında olduğu için yemeği kendisinin pişireceğini söyler. Ayzamanı kadının regl döneminde 10 gün boyunca sadece kendi yemeğinden sorumlu olduğu bir tür inzivadır. Buckley, Yuroklarda geleneksel olarak regl dönemindeki kadınların her türlü törensel aktiviteden dışlandığını bilmektedir. Ancak bu pratiğin hala uygulandığını görünce şaşırır.
Eski zamanlarda inziva için evin yakınında bir barınak inşa edilmekte ve kadının yiyeceği ve kap kacağı burada depolanmaktayken, ziyaretin gerçekleştiği tarihlerde evin arka odalarından biri bu dönem için ayrılmaktadır. Sohbet sırasında, kadın inzivaya ayrılmış arka odadan çıkar, evin içinde dolanır. Kocası ile birlikte yemek yiyemeyeceğini ya da aynı yatakta uyuyamayacağını ama canı sıkıldıkça odadan çıkıp dolaşabildiğini söyler ve ayzamanı gerçeklerini anlatmaya başlar.
Yuroklu kadınlar için regl dönemindeki kadın, bu dönemde en yüksek noktasında olan gücünü gündelik işler, sosyal etkileşimler, karşı cinsin ilgisi ile ziyan etmemeli, kendini soyutlamalıdır. Yuroklu kadınlara göre bu güç ve enerji daha çok meditasyona, hayatın amacına odaklanmaya, ruhsal enerji birikimine harcanmalıdır. Kanın kadını temizlediğine, arındırdığına ve onu ruhsal amaçlar için hazırladığına inanılmaktadır. Kadın bu dönemde bütün dikkatini bedenine vermeli ve onu hissetmelidir.
Eski zamanlarda köydeki doğurgan ve hamile olmayan her kadının ayın ışığının izinde aynı zamanda regl oldukları söylenmektedir. Bu kadınların, Yurok dağındaki kutsal ayzamanı göletinde yıkandığı ve çeşitli ritüeller gerçekleştirdiği anlatılmaktadır. Genç kızların ilk regllerinde, yüksek sınıftan kadınların menopoza dek her ay bu ritüellere katıldığı bilinmektedir. Ayın evreleri ile dünyanın da kendi döngüsü, ayzamanı olduğunu fark ederek kendi döngüleriyle gurur duydukları ve güçlendikleri kabul edilmektedir.
Buckley, bütün bu inanışlara rağmen Yurok (ve hatta Karok, Hupa, Talowa) etnografilerinde regl dönemleri ve onunla ilişkilendirilen her şeyin nasıl olup da “kirlenme” ile açıklandığının peşine düşer. Öncelikle “kirlenme”nin bir çok kültürel sistemde olumsuz bir kavram olmadığının, aksine doğal bir enerjinin dengeleyicisi olarak olumlu bir kavram olduğuna inanıldığının altını çizer. Sonra kendisinden önce toplanan verileri ve yapılan görüşmeleri tek tek inceler.
Yanlış anlamanın çıkış noktası olan Yurok erkeklerinin regl dönemindeki kadınlardan sakınma gerekçesinin “kirlilik”le değil, kendi ruhsal ve fiziksel gelişme süreçleri ile ilişkili olduğunu ortaya çıkarır. Yanlış aktarım sorununun kadınların görüşme kayıtlarına ve hatta mitlere karşı ilgisizlikten, erkek kaynak kişilerin yanlış yorumlanan beyanlarından ve çoklukla erkek araştırmacı önyargılarından ve kabullerinden, kaynaklandığı açıktır.
Ne hissettiğimizi ve ne şekilde güdülendiğimizi mevcut ideolojilerin ve erkek egemen anlayışın dayatmalarından ayrıştırarak tespit etmemiz her zaman çok kolay olmayabilir. Sistemin bize dayattığı her türlü algıyı gerçek duygularımız ve güdülerimizle karıştırıyor olabileceğimizi de unutmamalıyız. Ancak yine de tabularla donatılan ve olumsuz atıflarla yüklenen bütün süreç ve pratiklerin Yurok örneğine benzer önyargılarla ilişkili olabileceği gerçeğinin ışığında ne hissettiğimize daha derinden bakmaya çalışmak iyi bir başlangıç olabilir.
♦