Kadınlar evrensel olarak ikincil midir? Önce soruyu açmak gerek. Tek başına şu “evrensel” teriminin bile insanı dünyanın ve evrenin merkezine koyan bir üstünlük kabulünün göstergesi olduğu söylenebilir. Ancak biz bunu bir kenara koyup daha temel başka bir üstünlük kabulüne odaklanalım: Erkeğin kadına olan üstünlüğü. Odağımız kadın olduğu için kadın üzerinden tanımlayacak olursak; kadının toplumdaki ikincilliği, ikincil konuma itilmesi ya da erkeğe bağlı olması. Toplumsal cinsiyet rollerine bağlı eşitsizlikten ve kadına yönelik baskıdan bahsetmek için antropoloji “ikincillik” terimini kullanıyor.
Peki şöyle soralım: Dünyada tüm zamanlarda ve tüm insan topluluklarında, kadın erkek karşısında ikincil midir? İlginçtir ki 1960’larda farkındalıkla başlayan sorgulama sürecinde sorulan ilk soru bu değil, evrensel kabul edilen ikincilliğin nedenidir. ‘Kadın neden evrensel olarak ikincildir?’ sorusuna verilen ilk yanıtlar ise alışık olduğumuz üzere biyolojik açıklamalara sırtını yaslar. Bu biyolojik belirlenimci yaklaşım kadının kas gücünü, hamilelik ve emzirme gibi süreçleri ikincillik için yeterli kabul eder. Bu yanıtlar doyurucu değildir elbette.
“Neden?” sorusuna verilen bilişsel yaklaşımlı yanıtlar da vardır. Bu yapısalcı yaklaşımlar insan zihninin dünyayı ikili zıtlıklarla kavradığı düşüncesinden hareket eder. İyi-kötü, doğum-ölüm, doğru-yanlış, temiz-kirli, güzel-çirkin… Bu yaklaşım esas alındığında en temel ikili zıtlıklardan biri de kadın ve erkektir. Diğer ikili zıtlıklardan farklı olarak görünürde biri diğerinden daha olumlu değildir. Birinin diğerinden üstün kabul edilmesinin nedeni bir diğer ikili zıtlıkla olası ilişkisinde aranır. Doğa ve kültür. İşte Amerikalı antropolog Sherry Ortner da kadının ikincilliğini bu ikili zıtlık üzerinden tartışır.(*)
Bu yaklaşım kültürün insanın doğaya hükmetmesi sonucunda ortaya çıktığı fikrini esas alır. Öyle ya, doğaya hükmederek düzensiz kabul ettiğimiz sisteme düzen vermeye ve onu işlemeye çalışıyoruz. Tarım yapıyor, yemek pişiriyor, doğal kaynakları kullanıyor, şehirler kuruyoruz. Bakarsak bağ oluyor bakmazsak dağ…. Kültür sayesinde sadece dışımızdaki doğaya değil kendi doğamıza, bedenimize de hükmediyoruz. Beslenmeyi, konuşmayı öğreniyor, tuvalet eğitimi alıyor, yıkanıyor, sosyalleşiyor, çoğalıyor ve aile kuruyoruz.
Ortner kadının bedensel fonksiyonları (hamilelik ve emzirme) ve bu fonksiyonları sonucunda üstlendiği sosyal roller (çocuk yetiştirme) ile doğayla ilişkilendirilmiş olabileceğini ileri sürmektedir. Böylece erkek doğal üretim sürecinden muaf olarak yaratıcı enerjisini teknolojiye dönüştürme olanağına sahip olabilmiştir. Kadın yok olan canlılar üretmekle meşgulken, erkek kalıcı teknolojilere imza atmıştır. İnsan bilişi de belki erkeği bu özellikleri ile üstün kabul etmiştir ve ikincillik konusu böylece evrensel boyutta sürekli kılınmıştır.
Ortner kadının da doğanın kültüre dönüşmesinde etkin olduğunu ifade eder. Ancak bunun alt kademe bir dönüştürme olarak kabul edilmiş olabileceğini öne sürer. Ev ölçeğinde bir dönüştürmeden bahsediyoruz. Örneğin evde kadın yemek yapar ama büyük şefler çoğunlukla erkektir. Yani doğadan kültüre üst kademe dönüştürme erkeğin tekelindedir. Ortner insan zihninde erkeğin doğaya hükmeden kültürle eşleştirilmiş olabileceğini ileri sürer. Kültür doğadan üstünse ve ona hükmediyorsa, erkek de kadından üstündür ve ona hükmetmektedir.
Bu eşleştirme insan bilişinin ikili zıtlıklar üzerinden dünyayı anlamlandırmasına yaslanır ancak Ortner’ın da kabul ettiği üzere kadının neden ikincil olduğunu açıklamakta yetersiz kalır. Mutlaka bir eşleştirme yapılacaksa doğa neden kadın yerine saf ve işlenmemiş çocukla eşleştirilmesin? Kadın doğumu ve yaşamı simgelerken erkek neden ve avcılıkla ölümü temsil ederek ikincil konuma itilmesin? Ya da madem kadın çocukların bütün sosyalleşme ve kültürlenme süreçlerinde etkin neden kültürle ilişkilendirilmesin? Sorular çoğaltılabilir.
“Kadın evrensel olarak ikincil midir?” sorusunu “Evet” diye yanıtlamak her zaman bir teslimiyet değildir elbette. Soruyu esin verici bir şekilde “Hayır!” diye yanıtlayan araştırmalar azdır ama “evrensel erkek üstünlüğü” kabulünü tartışmaya açar. Bu soruyu yanıtlamak için antropolojinin olanaklarının zengin olduğu açıktır. İnsanlık tarihine ilişkin zengin varsayımlardan yaşayan topluluklara ait görece güncel gerçekliklere kadar her türlü veriyi antropolojik alanyazında bulabiliriz. Verilerin zengin ve çeşitli olması soruya tek bir yanıt verilmesini garantiler mi? Ne yazık (ve ne mutlu) ki hayır. Ancak sorunun yanıtı evet de olsa hayır da olsa yol haritamız açıktır: Bu eşitsizlik çözülmeli.
(*)Is Female to Male as Nature is to Culture? Sherry B. Ortner Feminist Studies, Vol. 1, No. 2 (Autumn, 1972), pp. 5-31
♦