Ana SayfaFEMİNİZM'Feminist Gelecek' Neye Benzer?

‘Feminist Gelecek’ Neye Benzer?

Aşağıdaki yazı HuffingtonPost.com sitesinden çevrilmiştir.


Feminizm, gözle görülür bir canlanma yaşıyor. O kadar ki, geçenlerde bir arkadaşım H&M’in feminist mesajlar içeren baskılı t-shirtler satmaya başladığını söyledi. Bardağın dolu tarafından bakacak olursak, kadınların “feminizm” kelimesinin etrafındaki önyargıdan kurtulmaya başlamaları umut verici. Öte yandan, temelinde kapitalizmi eleştiren bir düşünce yapısı olan feminizmin metalaştırılması, insanı umutsuzluğa da gark ediyor.

Bir şeylerin değiştiği aşikâr. Kimileri feminizmin “dördüncü dalga”sını yaşadığımızı öne sürüyor: Üçüncü dalganın kapsayıcı ve birleştirici etkilerini de içine alan, ancak aynı zamanda bundan, teknoloji kullanımıyla -özellikle internet ve sosyal medyayla- ayrışan bir dönem…

Bu yeni sosyal medya araçları, bir yandan kadınların fiziksel sınırları aşıp bir araya gelmelerini sağlayarak kadın olma mücadelesini tartışacağımız yeni ortamlar yaratır ve hatta siyasi değişime katkıda bulunurken, bir yandan da bazı dezavantajları beraberinde getiriyor. Örneğin Facebook gibi sosyal medya sitelerinde algoritmalarında yapılan değişikliklerle bu platformlar, fikirlerimizin aynı olduğu, aynı yazıları/makaleleri takip ettiğimiz, savunduğumuz fikirleri halihazırda destekleyen gruplarla paylaştığımız ekosistemler haline geldi. Öte yandan Facebook, şikayet edilmelerine rağmen aktif kalmalarına göz yumulan cinsiyetçi ve ırkçı gruplarla dolup taşmaya devam ediyor. Facebook’un yönetici kadrosunun büyük çoğunluğunun “beyaz” ve “erkek” olması hiç şaşırtıcı değil. Facebook’un 2015’te yayınladığı bir raporda, üst düzey yöneticilerin %77’sinin ve teknoloji alanında çalışanların %85’inin olmak üzere tüm Facebook çalışanlarının %68’inin erkek olduğu paylaşılmıştı. Tabii ki bu veriler tüm erkek çalışanların ayrımcı gruplara sempati duyduğu anlamına gelmiyor. Ancak şu bir gerçek ki sahip oldukları cinsiyet ayrıcalığı yüzünden bu grupların varlığını tehdit olarak görmüyorlar. Belki de bu yüzden, bu saldırgan grupların ortadan bir an önce kaldırılması, bu çalışanların “yapılacaklar” listelerinde öncelikli olarak yer almıyor.

Biz kadınlar internetteki korunaklı alanlarımızın dışına çıktığımızda hakaret, taciz ve hatta ölüm tehditleriyle karşılaşabiliyoruz. Ne de olsa günlük hayatta, halka açık herhangi bir yerde her zaman kadınları susturmaya çalışan erkeklerden internette de var… Dijital güvenlik firması Norton’un yakın zamanda yaptığı bir araştırma, 1000 kadın katılımcıdan yaklaşık yarısının internette taciz ve istismara uğradığını ortaya koydu. Otuz yaşın altındaki kadınlarda bu oran %76’ya kadar çıkıyor. Ve bir de internetin karanlık köşeleri var. Örneğin Reddit’teki, dini sebeplerden ötürü evlenmeyen erkeklerden oluşan bir sözde destek grubunda, bedenlerini onlardan sakınan kadınlardan ne kadar nefret ettikleri konuşuluyor. Üye sayısı 40 bini bulan bu grup yakın zamanda kapatıldı, çünkü gruptaki mesajlar nefret söylemi içermekle kalmayıp, tecavüze özendirmeye kadar giden bir iletişimi de içermekteydi. Kontrolsüz bir şekilde sarf edilen bu tür söylemler, kadınların nasıl bir nefretle karşı karşıya gelebildiğini anlayabilmemiz için yeterli.

İnternet kullanıcılarının bir kısmı bu tür grupları “deli işi” olarak adlandırmayı ya da internet tacizlerini görmezden gelmeyi tercih edebiliyor, çünkü onlara göre burası “ne de olsa internet.” İnsanlar internetin “gerçek hayatın dışında” olduğunu sanıyorlar, halbuki internet, hayatın, her geçen gün yaşamlarımızla ve psikolojimizle biraz daha iç içe geçen önemli bir parçası. Online taciz de tacizin ta kendisi, ve kadınların günlük hayatta yaşadıkları saldırıların net bir yansıması. Film dünyasında son zamanlarda bir bir su yüzüne çıkan olan kadınlara ve LGBT’ye yönelik taciz ve tecavüz olayları birçoğunuzu hayrete düşürmüş olabilir ama beni ve birçok kadın arkadaşımı hiç de şaşırtmadı. Bir zamanlar meydanlarda feminist söylemlerle dolaşan aktör ve komedyenler meğer kuzu kılığında kurtmuş; şimdi taciz ve tecavüz davalarında en başı çekiyorlar. Nasıl oluyor da bu kişiler yaşattıkları kabusu hatırlamayacak kadar kendilerine bile yalan söyleyebiliyorlar? Bu nasıl mümkün olabiliyor? Taciz onlar için hayatın bir gerçeği, sıradan bir olay haline geldiği için mi? İkili ilişkilerini, tacizin nerede başlayacağını anlayamayacak kadar mı karşı tarafın duygu durumlarından bihaber yaşıyorlar? ‘Rıza/Onay’ denilen kavramın ne anlama geldiğini bilmiyor olabilirler mi gerçekten? Yoksa hepimize ezberletilen o tacizci, tecavüzcü kötü adam betimlemeleriyle uyuşmadıkları için mi bunları aklımız almıyor?

Tacizin bu kadar yaygın olduğu bir dünyada gelecekte kadınlara eşit davranılan, kendimizi güvende hissettiğimiz hayat sürebilme ihtimalimizin olmasını beklemek oldukça zor. 2014’te Cornell Üniversitesi tarafından, taciz karşıtı bir sivil toplum örgütü olan Hollaback işbirliğiyle yapılan bir araştırma, 17 yaşına kadar herhangi bir şekilde tacize uğramış olan Avrupalı kadınların oranının %81,5 olduğunu ortaya koydu. Sadece 2014 yılında ellenerek tacize uğradığını söyleyen İrlandalı kadınların oranı %64. Alman kadınların %80’i ise “tacize uğrayabilirim” endişesiyle evlerine giderken yollarını değiştiriyorlar.

Her kadının öyle ya da böyle bir şekilde tacize uğramış olduğunu söylemek gerçeklikten hiç de uzak değilken, iyi niyetli erkeklerin çoğu, bu olayların ne kadar yaygın olduğunu duyunca şok geçiriyorlar. Tanıdığımız birçok erkek, aralarında kendi tanıdıklarının da olduğu hemcinslerinin bu davranışlarına karşı kayıtsız kalıyor. Kadınlar için –hiç olmaması gerektiği halde- hayatın bir gerçeği haline gelmiş olan bu konu, erkeklerde “Bu devirde erkek olmak ne zor!” gibi şikayetlere yol açıyor. Günaydın beyler! Bu insanlar Hollywood’da yaşanmakta olan taciz skandallarını, oyuncaklarını pusetinden aşağı atıp mızmızlanan bir çocuk gibi ‘cadı avı’ olarak tanımlıyor ve bu tanımlamaya kesinlikle karşıyım. Tüm bu olan biteni “cadı avı” olarak adlandırmak tacizcilerin masum olduğunu ima etmesi yetmezmiş gibi bu aptallarla aynı kazana konmak cadılara da hakaret.

Tacizcilerin ifşa ediliyor olmasından da, kurbanlarının birbiri ardına konuşacak gücü buluyor olmalarından da çok mutluyum. Hollywood’da ortaya çıkan bu olayları, yaşadığımız sistemin küçük bir evreni olarak ele alırsak, bundan böyle taciz mağdurları, ünlü olsun olmasın, sessizliklerini bozmaktan ve kendilerini taciz edenleri ortaya dökmekten çekinmeyeceklerdir.

Harvey Weinstein’in birçok kadını taciz ettiği haberiyle sosyal medyada başlayan #MeToo kampanyası, tacizin kadınlar için ne kadar normalleştirildiği gerçeğini bir kez daha ortaya koydu. Tüm bu olaylar sırasında beni en çok şaşırtan şey bu konuda mağdur olan kadınların sayısı değil, feminist olduğum için bir zamanlar beni komik bulan kadınların şimdi seslerini yükseltmeye başlamasıydı. İşte bu, değişimin başladığını ortaya koyuyor. İnsanların geçmişlerinde yaşadıklarını artık kendi hataları olarak görmekten vazgeçip, bir adım öne çıkarak anlatmaları, bunun sistemsel bir sorun olduğunu fark etmeleri ve bu konuda seslerinin duyulması geleceğe dair bir umut kaynağı.

Bazı erkeklerin sandıklarının aksine feminist bir gelecek, erkeklerin korkup kaçmalarını gerektiren bir distopya değil; tüm erkeklerin, cinsiyetçi kör noktalarının farkında oldukları, tacizci ve tecavüzcülerin davranışlarının sonuçlarına katlandıkları ve kadınların, nihayet eşit davranıldığı için gerek toplum içinde gerekse özel hayatlarında hak ettikleri özgürlüklerini gerçekten yaşamalarına ortam sağlayacak bir dünya vadediyor.

Bu makalenin yazarı Lorna O’Hara, Berlin ve Dublin arasında gidip gelen bir doktora öğrencisi ve feminist bir aktivist. Feminizm ve sanat üzerine çalışmalar yapıyor. ‘The Wild World’ dergisinin ROAR köşesinde yazıyor.

İngilizceden çeviren: Aysim Göral

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Must Read